Yaşam ve İnsan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yaşam ve İnsan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Nisan 2013 Cumartesi

Vitaminler Hangi besinlerde Bulunur? Ne işe Yararalar?



Vitaminler Hangi besinlerde Bulunur? Ne işe Yararalar?
Konuyu Hazırlayan: Hem.Yasemin Yazgünoğlu
Vitaminler, sağlıklı yaşamın vazgeçilmez bir parçası olan organik bileşiklerdir. Vitamin Latince yaşam anlamına gelen “vita” sözcüğünden kaynaklanır. Vitaminler yağda ve suda eriyenler olarak iki gruba ayrılır .

19 Mayıs 2009 Salı

Zor insanlarla kolay iletişimin yolları

Yoğun iş stresi altında olanlar, günlük yaşamda iletişim kurmakta güçlük çekenler için çok yararlı bir seminer sizi bekliyor.


Zor insanlarla kolay iletişimin yolları


Yoğun iş stresi altında olanlar, günlük yaşamda iletişim kurmakta güçlük çekenler, işyerinde patronu ya da iş arkadaşlarıyla çatışma içinde olanlar için Bengi Semerci Enstitüsü ile PTMS (Pharma Tailor Made Services) sağlık sektörüne yönelik 1 günlük seminer düzenliyor.

Farklı sektörlere yönelik hazırlanan seminerin ilki hastane yöneticileri, ilaç sektörü çalışanları ve yöneticilerine özel konularla gerçekleştirilecek.

'Zor İnsanlarla Başa Çıkmak' konulu seminerde, zor insanların iletişim biçimleri, davranışları, zor insanların nasıl anlaşılacağı, iletişim becerileri anlatılacak.

Prof. Dr. Bengi Semerci "Zor insanlar, toplumdan topluma, kişiden kişiye farklı tanımlansa da temelde benzer davranışlar gösteriyor. İletişlim konusunda yaşanan güçlükler ise şirketlerde verimliliğin ve kişisel motivasyonun azalmasına neden oluyor.

Ancak unutulmaması gereken nokta, insanların değil ama davranışların değişebileceğidir. Bir günlük seminerin amacı iletişim konusundaki güçlüklerin üstesinden gelmek için bilgi ve taktikler kazanmaktır" dedi.

4 Haziran 2009 günü Sofa Otel'de düzenlenecek seminere katılanlara dramatizasyon yaptırılarak farklı deneyimler yaşamaları sağlanacak.

19 Mayıs'a Özel Animasyon!

3ds max üzerinde yazılmış yüz hareketlerini yakalama programının geliştiricisi Devrim Dinçer, kendi geliştirdiği yazılımla, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı'nın anlam ve önemine uygun olarak çok özel bir video hazırladı.

17 Mayıs 2009 Pazar

Din psikozuna yakalanmayın

Günah duygusu insanın doğal bir duygu olduğundan insanın hata yapma potansiyeli kabul edilmelidir. İnsanın Melek olmadığı temel gerçeğinin farkında olunmalı ve günahkar oldum, yandım, bittim tarzında bir duyguya saplanarak dini psikoza yakalanmamalı.

Doğru davranışlar bakımından insan psikolojisi giderek her alanda önem kazanıyor. Çocukluk çağından itibaren artık psikoloji ön planda... Başarı, kazanma, kaybetme gibi herşye psikolojik durum ile açıklanıyor. İş başarısı, akademik başarıda psikolojinin nasıl bir etken olduğu yaşamımızda daha çok hissedilirken 'din psikolojisi' kavramı da artık daha fazla duyulmaya başlandı. Üniversitelerde Ana Bilim Dalı olarak yer bulan din psikolojisi nedir, hangi alanlarla ilgilenir, neler söylemektedir, paradigmaları nelerdir, hangi sorulara cevap aramaktadır gibi pek çok soruyu Conversion to Islam: A Study of Native British Converts, London: Kegan Paul, Müslüman Olan İngilizler Üzerine Psiko-sosyolojik Bir İnceleme, Freud ve Din, Marmara Depremi Üzerine Psiko-sosyolojik Bir İnceleme, Milenyum Tarikatları, XXI. Yüzyılda Dinin Geleceği gibi kitapların yazarı Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Köse'ye yönelttik ve çarpıcı cevaplar aldık./_np/7883/7987883.jpg

- Din psikolojisi uzmanısınız. Bize bu kavramı açar mısınız?
Din psikolojisi, insanoğlunun din ile ilişkisini psikolojik açıdan anlamaya ve yorumlamaya çalışan bir disiplindir. Dini duygu, düşünce ve tutumlarımızı inceler. İnançlar, ritüeller vb. hakkında yargılarda bulunmaz. SadeceDini sadece bir olgu olarak anlamaya çalışır. Yaklaşık 100 yıllık tarihi olan bir disiplindir.

-Ne zaman bu kavram kullanılmaya başladı?
Kurucusu olarak kabul edilen Amerikalı William James Dini Tecrübenin Çeşitliliği başlıklı kitabını 1902 yılında yazmıştı. Bugün özellikle ABD'de yaygın bir disiplindir. Bu alandaki yayınların, araştırmaların %90'ı ABD'de gerçekleştirilmektedir.

- İnancın kişi üzerindeki etkisi nedir?
Din psikolojisi literatüründe iİnancın kişi üzerindeki etkisi genelde olumlu bağlamda görülür. Çünkü inanç, insanoğlunun hayatı anlamlandırmasını sağlayan bir araçtır. Din psikolojisinin kurucusu olduğunu söylediğimiz James, dini işlevsel açıdan değerlendiren, felsefe alanında da pragmatizmin temsilcisi olan bir isimdi. Ona göre, "dini inançlar doğru oldukları için işe yaramazlar, işe yaradıkları için doğrudurlar." Yani bir inanç eğer mümin kişinin işine yarıyor ise, o inanç o kimse için görece olarak doğrudur."

-Din psikolojisi bu alanla mı ilgileniyor tam olarak?
Evet… Din psikolojisi işte bu görece gerçekliğin kişinin duygu, düşünce ve tutumlarına etkisini inceler ve bu etkinin genelde olumlu olduğu sonucuna varır.

- Bu etki kişilere göre farklılık gösterir mi? Olumlu ve olumsuz etki şeklinde sınıflanabilir mi?
Elbette farklılık gösterir. İnanç olumlu şekilde yönlendirilmediği takdirde olumsuzluz sonuçlara bile yol açabilir. Mesela hHerhangi bir günah işlediğinde cehenneme gideceği saplantısından kurtulamayan ve töevbelerinin kabul edilmediğini düşünen bir kişi için inanç ruhsal rahatsızlıklara kaynaklık edebilir.

- Dini algıyı belirleyen psikoloji nedir?
Dini algı iki türlü belirir. Birincisi öğrenilmiş ögeler öğeler sonucunda ortaya çıkar. İkincisinde yine öğrenilmiş ögelerden öğelerden hareket edilir, ancak ikincisinde bireysel tecrübeler devreye girer. Taklidi iman ve tahkiki iman tanımlamaları bu iki algı türünü açıklayabilir.

- Dinin verme, paylaşma emri insan psikolojisinde neleri onarıyor?
Eğer kişi başkalarına infak ederken yardım ederken empati duygusunu harekete geçirebiliyorsa, merhametin en yüksek mertebesi Allah'a atfettiğimiz RAHMAN Rahman ve RAHİM Rahim sıfatlarında tecelli eder. İnfak etmek nihayetinde Allah adına yaptığımız bir şeydir. Bu bilinçle gerçekleştirilen paylaşma ve yardım Allah'ın huzuruna çıkacak çıkacağına inanan insanı mutlu edecektir.

- Türkiye'de din psikolojisi nasıl anlaşılıyor? Bu kavram yaygın mı?
Türkiye'de din psikolojisi 1950'lerden beri kullanılan bir kavramdır. Özellikleİ ilahiyat ffakültelerinde sinde ve az olmakla birlikte bazı psikoloji bölümlerinde din psikolojisi dersleri okutulmakta, bu alandayle ilgili araştırmalar yapılmaktadır. İlahiyatBu fakültelerinde din psikolojisi bir anabilim dalıdalları vardır. olarak temsil edilmektedir. Ancak, bu bilim dalı diğer bazı branşlar disiplinler gibi popülerleşememiştir.di. Bunun en temel nedenlerinden birisi psikoloji alanını kendi tekelinde gören ve dini yok sayan psikologlardır. Açıkçası, üniversitelerin psikoloji bölümleri dini araştırmaya değer bir alan olarak görmemektedirler. İlahiyat fakültelerindeki dDin psikologları önemli çalışmalar yapma eğilimindedirler. Ancak, tabiri caizse ülkemizdeki "bilim piyasası"na hakim olan yanlış bilim ve laiklik anlayışı algısı yüzünden nedeniyle birçok araştırma alanına girememektedirler.

- Din psikolojisi uzmanlarının çalışma alanları nedir?
İnanç ve inançsızlık psikolojisi, dini tutum, dini davranışlar, dini duygu, dini tasavvur, dinin birey üzerindeki yansımaları, dini tecrübe, ibadet psikolojisi, din değiştirme psikolojisi, mistik tecrübe, tasavvuf psikolojisi, gelişim dönemleri ve din gibi alanlar.

- Dinin doğru anlatımında psikolojinin yeri nedir?
Din histir, duygudur. Benim bir din tarifim var. "Var olduğunu düşündüğümüz kutsal alanla bizi ilişkilendirdiğini hissettiğimiz sistemdir" şeklinde tanımlıyorum dini.dir din. Burada anahtar kelime kavram hissetmektir. Dinin anlatımını, öğretimini bu anahtar kelime üzerine kurarsanız birçok şeyi halletmiş olursunuz.

- Hastane ve hapishane gibi yerlerde görev üstleniyorlar mı?
Amerika ve Avrupa'da din psikologlarıpapazlar, hahamlar manevi rehberlik (pastoral care veya spiritual care) adı altında yla bu tür hizmetler verilmektedir. Ancak Türkiye'de bu tür uygulamalar bulunmamaktadır.

- İnancın hastalığı yenmedeki gücü nasıl işliyor?
İnanç hastalıkları yenmede bir güç olabilir. Bu konuda özellikle ABD'de yapılan araştırmalar var. Özellikle ölümcül hastalıklara yakalananlar üzerinde yapılan araştırmalar inancın böyle bir gücünün olduğunu gösteriyor. Ancak ben, inancın bu konudaki en önemli gücünün insanlara hastalığı kabullendirmesi ve hastalıkla yaşamayı öğretmesi olduğunu düşünüyorum. İntiharları engelleyen de aynı güçtür, diye düşünüyorum.

- Belli bir dönem özellikle işlenen 'Din ile bilim' çatışır' fikrine bakışınız nedir?
Din kesin bilgiler verir. İnsanların din adına bilgi vermelerini kastetmiyorum bununla. Dinin doğasında olan bir yapıyı kastediyorum. Din kesinlik arz eder. "Bu böyledir" der. Dinin söylediğine iİnanıpnmak inanmamak size kalmış bir şeydir. Din bBunu yaparken de nihai gerçeklikten hareket eder. Yani bilimin sonunda ulaşacağı noktayı baştan söyler. Dinin doğası budur. Ama bilim kesinlik arz etmez. Bilimsel bir bilgi bugün için geçerlidir. Yarın değişebilir. Ben bu konuda "Popper"ciyim. Yani bilimsel bilgide esas olanın "yanlışlanabilirlilik" olduğunu düşünüyorum. Dün Newton vardı, bugün Einstein var, yarın bir başkası olabilir. Bugün Darwin var, yarın bir başkası olabilir. Dolayısıyla bana göre, "din ve bilim çatışır mı?" sorusu baştan yanlış kurgulanmış bir sorudur, anlamsızdır.

- İnanma bir ihtiyaç mı, öyle ise nasıl bir ihtiyaçtır?
İnanma bir ihtiyaçtan ziyade bir arzuduriradedir. İhtiyaçta iradeden ziyadeçok zorunluluk esastır. Oysa inanmada esas olan iradedir. Yemek içmek bir ihtiyaçtır. Çünkü olmadığını düşündüğünüzdezaman insan yaşayamaz, ancak inanmadan yaşayabilirn pek çok insan vardır. Burada inanmamak da bir inançtır felsefesisöylemini geliştirmek çok anlamlı değildir.

-Siz bunlara mesafeli yaklaşıyorsunuz!
yapmak yersizdir.Son yıllarda "Tanrı geni" bulundu, inanç insanoğlunun biyolojik yapısında var, şeklinde söylemler ortaya çıkmaya başladı. Hatta Tanrı Geni başlıklı kitaplar yazıldı. ABD kaynaklı bu söylemler bence din taraftarlarına sevimli gelebilir. Ancak, bana göre bu yanlış bir algılamadır. Çünkü buna inanmak dini "biyolojizm"e mahkum etmek ve insan iradesini yok saymak anlamına gelir. Gizli bir Darwinizm içermektedir bu söylem. Oysa dinin temel iddiası, insanoğlunun Tanrı tarafından akıl ve irade bahşedilerek özel bir amaçla yaratıldığı ve kendisine amade kılınan bu dünyada imtihana tâbi tutulacağı şeklindedir. Tanrı genine inandığınız zaman dinin bu öğretisine inanmamanız gerekir.

- İnanç ile hayat arasındaki bağ nedir?
İnanç, hayatı anlamlandıran bir araçtır. En temel bağ budur bence. Alman asıllı Amerikalı çağdaş sosyolog Peter Berger'in "homeless mind" başlıklı bir teorisi var. Çok hoşlanarak anlattığım bir teoridir. "Evsiz zihin" demek "homeless mind". Ahiret inancı, metafizik inancı olmayan insanları evsiz insanlara benzetir Berger.

- Uzmanlık alanınız itibariyle din-ahlak ilişkisini yorumlar mısınız?
Din ahlakın en temel kaynağıdır. Dinin dışlandığı seküler bir ahlak olgusunun varlığı da düşünülebilir, ancak dinden uzak bir ahlakın en büyük motive edici unsuru eksik demektir. Sürekliliği kaybolmuştur. Dinin belirlediği ahlak sabittir. Ama seküler paradigmaların belirlediği ahlakta değişmeler olabilir, nitekim de olmaktadır. Bugün bunun en belirgin hissedildiği alan özgürlük olgusunun sınırlarının çizilmesiyle alakalıdır. Amerikalı sosyolog Daniel Bell'in çok güzel bir benzetmesi vardır bu konuda. Sınırsız özgürlüğü atlıkarıncaya binen kişi insanlar örneğiyle açıklar. Lunapark'ta insanların atlıkarıncaya bindiğini hayal edin. Sürekli dönen ve dönerken zevk alan insanları gözünüzün önüne getirin. Bu insanlar bu dönme halinden zevk alırlar, zevk çığlıkları atarlar. Ama bir şeyler ters gider o anda ve atlıkarıncayı döndüren makine bozulur. Makinenin başındaki kişi atlıkarıncadakilere şöyle seslenir: "Makine bozuldu atlıkarıncayı durduramıyorum." O kişiler için biraz önce bir zevk olan dönme hali o andan itibaren bir işkenceye dönüşür. Sınırsız özgürlük peşinde koşan modern insan motoru bozulmuş atlıkarınca üzerindeki insan gibidir. Sınırsız özgürlük duygusu insana mutluluk getiren değil, ıstırap getiren bir hale dönüşebilir.

- Dini pratikleri bir tecrübe olarak alırsak insan psikolojisinde ne gibi kapılar aralar?
- Büyük acılar yaşayan, doğal afetlere maruz kalan insanların bu yaralarını sarmada dinin rolü nedir?
Din sığınılacak en büyük limandır. Bunu 17 Ağustos depreminde gördük. Ben bizzat bölgede yaşadım, araştırma yaptım, depremin ardından o bölgeye gittim arkadaşım Doç. Dr. Talip Küçükcan ile birlikte. 5-6 hafta deprem bölgesinde kaldık. Çadır kentlerde, kimsesizler mezarlığında, harabelerde dolaştık. Aşevinde insanlarla birlikte yemek yedik. Deprem ve Din başlığıyla bir kitap da yayınladık. Travma yaşayan kişi teselliye muhtaçtır. Bu teselliyi verebilecek en büyük güç dindir. Kaybedilen şeyi geri getirmek mümkün değil, ama acı çekenin gözünde onu değerli hale getirmek mümkün. Teselli bu değil midir zaten? Bunu başaran en iyi müessesedir de din.

- Dua etmeyi psikolojik açıdan değerlendirebilir misiniz?
Dua Tanrıyla kurulan doğrudan bir ilişki durumudur. Kişinin, yYaratanın kudretini ve kendi acziyetini idrak ettiği bir andır. Ama aynı zamanda kişiye yalnız olmadığını, kendisini dinleyen, derdini anlatacağı bir varlığın olduğunu hissettiren mekanizmadır dua. Bireyin seküler dünyada kutsalla olan bağlantısını tazeleyen ve dünyanın sıkıntılarına karşı bir sığınak olarak düşünülebilen kutsala açılan bir kapıdır. O kapının açık olduğunu hissetmek insanı her şeyden fazla rahatlatır.

- Dua ve ibadet insandaki özseverliği, narsisizmi sarsan bir etkiye sahip midir?
Aslına uygun yapılmış bir dua veya ibadette kişi sadece kendisi için iyi şeylerin olmasını istemez. Daha empatik ve daha prososyal davranırdüşünür. Başkasını düşünmek onun dilemesinde belirleyici bir etkendir. Bu çerçevede bireyselcilik ve ileri safhası olan bencilik ve narsistlik dua ve ibadetle birlikte var olamaz.

- Dinin iyileştirici gücü nedir ve nasıl tesir eder?
Din içselleştirilerek yaşandığı takdirde insanın hayatına anlam duygusu katar. Bu duygu sayesinde kişi hayatın zorluklarıyla başa çıkabilir. Ayrıca bu duygunun sağladığı psikolojik rahatlık gerek fizyolojik gerekse ruhsal sağaltım sürecinde olumlu bir katkı yapar.

- Din psikolojisi uzmanı olarak vicdan ve iç sesi yorumlar mısınız?
Vicdanın iki yönü olabilir. Birincisi, bizim doğuştan sahip olduğumuz ve ruhumuzun derinliklerinde barındırdığımız en temel insani yönümüzdür. İkincisi ise o katmanın üzerine bina ettiğimiz ve çocukluktan itibaren kültürel olarak şekillendirdiğimiz daha üstteki katmanda yer alan boyuttur. Asıl olan daha derindekine ulaşmak, onun sesini duyabilmektir. Evrensel vicdan da budur. Bize Tanrı'nın seslendiği noktadır orası. Kültürel olarak oluşturduğumuz vicdan ise yapaydır. Onun içindir ki, bir kültürde vicdansızlık olarak tanımladığımız bir eylem bir başka kültürde normal bir eylem olarak tanımlanabilir.

- Günah duygusundaki psikolojik dinamik nedir?
Günah duygusu insanın doğal bir duygusudur. İnsan hata yapma potansiyeli ile yaratılmış bir varlıktır. "Melek" değildir. İnsan bu temel gerçeğin farkında olduğu zaman "günahkar oldum, yandım, bittim" tarzında bir duyguya saplanmaz. Eğer böyle bir saplantıya kayarsa dini psikoza yakalanabilir. Günahlar telafi edilemez olgular değildir. Tövbe dediğimiz mekanizma bunun için vardır. Bir özür dileme mekanizmasıdır tövbe olgusu. Ama bir evcilik oyununa dönüştürülmemelidir. İnsanlar arası ilişkide nasıl özrün bir sınırı var ise, Tanrı ile ilişkimiz de öyledir. "Nasıl olsa tövbe kapısı açık" mantığıyla günah işlemeye teşebbüs eden insan için bile böyle bir yöntem gülünç bir şey olsa gerektir.

Sınav öncesi bu gıdalara dikkat!

Sınavdan bir-iki gün önce hangi yiyeceklerden uzak durulacak, neler tüketilecek? Sınav günü kahvaltıda neler olacak? Diyetisyene kulak vermekte fayda var.

1. Sınavdan bir gün önce rahatlamak için katılacağınız etkinliklerde değişik baharatlı ve kızartılmış besinler tüketmemeye çalışın.

2. Sınavdan 1-2 gün önce ara ve ana öğünlerde dışarıda yemek yememeye çalışın.

3. Tükettiğiniz içeceklerin kafein oranını yüksek olmamasına dikkat edin. Özellikle Red Bul, kola, kahve gibi kafein oranları yüksek içecekleri tüketmemeye çalışın. Bu içeceklerin yerine limonata, ayran, süt ve bitkisel çayları tercih edin. (papatya, ıhlamur, kuru elma gibi)

4. Hazımsızlık yapabilecek lahana, roka, kereviz, pırasa, ıspanak, kuru baklagil gibi sebzeleri tüketmemeye çalışın.

5. Sınav sırasında kan şekerinizi korumak, daha verimli ve kolay soru çözebilmek için çikolata, şeker, lokum gibi besinler yerine tahıllı ekmeğe sandviç, paket süt, lifli (yulaflı, kepekli) bisküvi, müsli-bar gibi kan şekerinizi yavaş yükselten ve dengeleyen besinleri tercih edin.

6. Sınavdan bir gün önce çok yoğun ve ağır egzersiz veya yürüyüş yapmamaya çalışın. Ancak sınav stersini azaltmak ve rahatlamak için bir saat açık havada yürümeye önem verin.

Sınav sabahı kahvaltıda neler olmalı?
- 2 dilim beyaz peynir
- 1 dilim kaşar peyniri
- 2 dilim tam çavdar veya buğday ekmeği
- 3-4 adet kuru kayısı veya bir tatlı kaşığı pekmez
- 2-3 adet ceviz veya 4-5 adet zeytin
- 1-2 fincan elma veya ıhlamur (şekersiz)

KAHVALTI ÖRNEKLERİ (1200 kalori)

Bu kahvaltı örneklerini haftanın günlerine yayarak çocuğunuzu sağlıklı bir şekilde okula hazırlayabilirsiniz.

1. GÜN
- 2 dilim tahıllı ekmek n 2 dilim beyaz peynir n 4-5 adet zeytin n Bol söğüş salata (domates-salatalık) n 1 su bardağı süt

2. GÜN
- 2 dilim tahıllı ekmek n 1 dilim peynir n 1 adet yumurta n 2 adet ceviz n bol söğüş salata n bitkisel çay (şekersiz)

3. GÜN
- 4-5 çorba kaşığı kuru meyveli mısır gevreği n 1 su bardağı süt veya yoğurt n 2 adet ceviz veya 4-5 adet badem

4. GÜN
- 2 dilim tahıllı ekmek n 1 dilim kaşar peyniri n 1 dilim beyaz peynir n bol söğüş salata n bitkisel çay (şekersiz)

5. GÜN
- 1 dilim tahıllı ekmek n 1 adet yumurtalı ve 1 dilim peynirli omlet veya menemen n 1 tatlı kaşığı pekmez n bol söğüş salata n 1 su bardağı taze sıkılmış meyve suyu.

20 Nisan 2009 Pazartesi

Diş bakımıyla ilgili doğru bildiğimiz yanlışlar, yanlış bildiğimiz doğrular

Diş bakımıyla ilgili doğru bildiğimiz yanlışlar, yanlış bildiğimiz doğrular…

Ağız ve diş sağlığı konusunda farkında olmadan yaptığımız hatalar, kimi zaman telafisi çok güç sonuçlar doğurabiliyor. Buna rağmen, toplumumuzda her konuda olduğu gibi diş bakımı konusunda da kulaktan dolma bilgilerle hareket etmek oldukça yaygın.

Beyazlatmak isterken başvurulan yanlış yöntemler nedeniyle sağlıklı dişler kaybedilebildiği gibi, söz gelimi "ağız kokusu herkeste olur" tarzında yanlış bir bilgi yüzünden tedavi edilebilecek bu sorundan kurtulmak akla bile getirilmez. Oysa ağız kokusu; çürük diş, diş eti hastalığı, sindirim sistemi ile ilgili rahatsızlıklar, sinüzit yahut üst solunum yolu enfeksiyonlarından kaynaklanabilen bir ağız problemidir ve kişinin sosyal yaşam kalitesini düşüren bir etkendir.

Çocuklarda süt dişinin erken çekimi, yeni sürecek olan daimi dişlerde çapraşıklığa ve çene kemiği gelişiminde bozulmalara neden olacağı için, bu dişlere dolgu yapılması gerekirken, diş bakımı konusunda yeterli bir bilince sahip olmayan ebeveynler, nasıl olsa yeni diş gelecek diye çocuklarına dolgu yaptırmaya yanaşmazlar. Bu saydıklarımız, ağız ve diş bakımı konusunda yapılan onca yanlıştan sadece birkaçı.

Diş Hekimi Protez Uzmanı Çağdaş Kışlaoğlu, ağız ve diş bakımında doğru bildiğimiz yanlışlar ya da yanlış bildiğimiz doğruları şöyle sıraladı:

1- Sert diş fırçası daha iyi temizler. (YANLIŞ)
Dişleri iyi fırçalamak; fırçanın sertliğiyle değil, fırçalama tekniğiyle ilgilidir. Genellikle orta sertlikte diş fırçaların kullanılması uygundur. Çok sert fırçalar, dişleri aşındırabilir.

2- Bastırarak fırçalamak daha iyi temizler. (YANLIŞ)
Bastırarak fırçalamak; dişleri temizlemek yerine, "fırça çürüğü" dediğimiz aşınmalara neden olur. Dişlerin mine tabakası aşındığı için, alttaki sarı tabaka ortaya çıkar ve dişler daha sarı gözükür. Ayrıca sert fırçalamak, dişlerde hassasiyete ve diş eti çekilmesine neden olur.

3- Beyazlatıcılı diş macunları dişlere zarar verir, zamanla aşındırmalara sebep olur. (DOĞRU)

Diş beyazlaştırıcı olarak piyasada satılan macunlar aslında dişleri beyazlatmaz. Ayrıca antitartar veya sigara içenlere yönelik üretilen diş macunlarında da yoğun miktarda aşındırıcı maddeler olduğu için uzun süreli kullanımda diş minesine kalıcı zararlar verebiliyor.

4- Karbonat ve tuzla fırçalamak dişleri beyazlatmaz. (DOĞRU)
Karbonat ve tuz, iri granüllü maddeler olduğu için dişin mine tabakalarını çizer ve aşındırır. Bunun sonucunda dişler parlaklığını kaybeder ve yiyip içtiğimiz besinlerle, dişler daha kısa zamanda doğal rengini kaybeder.

5- Diş macununu fazla kullanmak dişleri çizer. (YANLIŞ)
Dişlerin mine tabakasının çizilmesi; macunun fazla kullanılmasıyla ilgili değil, kullanılan macunun granüllerinin büyük olmasıyla ilgilidir. O yüzden granülleri büyük olan macunların uzun süreli kullanımından kaçınılmalı. Fırçanın üzerine konulan macunun miktarı ise "mercimek tanesi" büyüklüğünde olmalı.

6- Dişler, macun ve fırça ıslatılarak fırçalanmalı. (YANLIŞ)
Diş fırçası, fırçalamaya başlamadan önce ıslatılmamalıdır. Çünkü fırça kılları ıslatılınca, sertliğini kaybeder. Macunun köpürmesi için de yeterli sıvı ağızda mevcuttur.

7- Dişler kahvaltıdan önce fırçalanır. (YANLIŞ)
Dişler günde en az iki kez, kahvaltı ettikten sonra ve yatmadan önce fırçalanmalı. Dişler fırçalandıktan sonra, dilin üst yüzeyi de yumuşakça dili tahriş etmeden fırçalanmalı.

8- Estetik diş doğuştan olur, çarpık dişten kurtuluş yok. (YANLIŞ)
Dişte şekil bozukluğunu düzeltme, dişler ağızda mevcut olduğu sürece her yaşta uygulanabilir. Ortodontik tedavi ya da porselen kaplama (lamina) sayesinde; dişler mevcutsa, her yaşta düzeltme yapılarak, güzel görünen dişlere sahip olunabilir.

9- İmplant çene kemiğine en uygun şekilde seçilir ve uzman hekim yaparsa düşme riski yüzde 1 oranına kadar düşer. (DOĞRU)

10- Bütün dişleri çekip yerine implant yerleştirilebilinir. (YANLIŞ)
İmplant'ı, eksik olan dişlerin yerine çene kemiğine yerleştirilen yapay diş kökleri olarak tanımlayabiliriz. İmplant uygulaması sadece, yara iyileşmesini etkileyen bir sistemik hastalık ile kontrol altında olmayan kalp ve şeker hastalığı söz konusu ise yapılmaz.

11- Dişleri çamaşır suyu gibi temizlik ürünleri ile fırçalamak dişleri asla beyazlatmaz, çok sağlıksızdır. (DOĞRU)
Diş beyazlatma işlemi, mutlaka bir diş hekiminden profesyonel yardım alınarak yapılmalıdır. Kulaktan dolma bilgilerle diş beyazlatmaya çalışmak son derece yanlıştır.

12- Beyazlatma (bleaching) dişleri daha da sarartır. (YANLIŞ)
Beyazlatma işlemi, normal diş rengini daha da açmak için yapılır. Beyazlatmanın ilk yapıldığı dönemlerde kahve, çay ve sigara gibi dişleri renklendirecek etkenlerden uzak durmak gerekir. Beyazlatmayı yapacak hekimin tavsiyelerine uyulursa, beyazlatmanın hiçbir yan etkisi yoktur.

13- Diş taşı temizliği dişin minesine zarar verir. (YANLIŞ)
Diş taşı temizliği, uzman bir hekim tarafından doğru uygulandığı takdirde minenin zedelenmesine neden olmaz. Çünkü diş taşı temizliği işleminde diş dokusuna zarar verilmeden, diş yüzeyine ait olmayan oluşumlar (plak, diş taşı) uzaklaştırılır.

14- Diş taşları temizlendikten sonra daha çok diş taşı oluşur. (YANLIŞ)
Dişleri düzenli ve doğru fırçalamak diş taşı oluşumunu engeller. Altı ayda bir diş hekimi kontrolü sayesinde, iyi fırçalayamadığımız alanlarda oluşan diş taşları, hekim tarafından temizlenmiş olur. Bunun da dişe hiçbir zararı yoktur.

15- Ağız kokusu herkeste olur ve geçmez. (YANLIŞ)
Ağız kokusu; çürük diş, diş eti hastalığı, sindirim sistemi ile ilgili rahatsızlıklar, sinüzit yahut üst solunum yolu enfeksiyonlarından kaynaklanabilir. Bu hastalıkların tedavisi sonucunda ağız kokusu önlenebilir.

16- Diş röntgeni doğada alınan radyasyondan daha azdır. (DOĞRU)
Diş röntgenleriyle alınan radyasyon oldukça azdır. Bu radyasyon doğada alınan radyasyondan daha azdır.

17- Hareketli protezler çamaşır suyuna konursa beyazlar. (YANLIŞ)
Hareketli protezleri çamaşır suyuna koymak zararlıdır. Çamaşır suyu, protezin kırılganlığını artırır, ömrünü azaltır. Protezler için özel temizleme tabletleri vardır ve onlar kullanılmalıdır.

18- Çekilen 20 yaş dişinin yerine diş yaptırmaya gerek yoktur. (DOĞRU)
20 yaş dişi çekildiyse, yerine protez diş yaptırmak gerekmez.

19- Diş fırçalarken diş etlerinin kanaması iyidir. (YANLIŞ)
Diş fırçalarken görülen kanamalar, diş eti iltihabının belirtilerinden biridir. Vakit geçirmeden bir diş hekimine başvurmak gerekir. Diş etlerinin, kanamadan dolayı fırçalanmaması sonucu, mevcut iltihabi durum şiddetlenecektir. Hastalar kanama olan bölgeyi daha iyi fırçalamalı ve diş hekimine tedavi için başvurmalı.

20- Diş ağrıyınca dişin üzerine aspirin, tütün, kolonya, rakı ve tuz koymak ağrıyı keser. (YANLIŞ)
Alkol ve alkol içerikli maddelerin diş ve dişeti bölgesine uygulanması sonucu dişetlerinde "alkol-aspirin yanığı" denilen komplikasyonlara neden olur. Dişlerin üzerine uygulanan diğer maddelerin (tütün, tuz gibi) de ağrı kesici özellikleri yoktur. Ağrı, ancak mevcut sorun giderildiğinde ortadan kalkar


21- Çekim için kullanılan lokal anestezikler morfindir ve bağımlılık yapar. (YANLIŞ)
Diş hekimliğinde kullanılan lokal anestezik maddeler morfin içerikli değildir ve alışkanlık yapmaz. Morfin, tıp alanında sınırlı vakalarda kullanılan bir ilaçtır.

22- Anestezi yurtdışından gelen morfinle yapılırsa ağrımaz. (YANLIŞ)
Günümüzdeki lokal anestezik maddeler belli standartlarda üretilmiştir. Avrupa malı olmasına gerek yoktur.

23- Erkek ya da bayan diş hekimleri arasında bir fark yoktur. Erkek daha iyi diş çeker diye bir durum yoktur. (DOĞRU)

24- Süt dişleri daimi dişlere sürme rehberliği yapar, zamanından önce dişler çekilmez. Süt dişleri düşecek de olsa dolgu yapılmalıdır. (DOĞRU)
Süt dişinin erken çekimi, alttan gelen daimi dişlerde çapraşıklığa ve çene kemiği gelişiminde bozulmalara neden olur. Bu nedenle düşecek de olsa dolgu yapılmalıdır.

25- Hamilelikte dişten kalsiyum çekildiğinden, dişetleri kanar. (YANLIŞ)
Hamilelik dönemindeki diş eti kanaması, dişten kalsiyum çekilmesi nedeniyle olmaz. Kanamanın nedeni, ağız bakımının yeterli sağlanmaması halinde hamilelikteki hormonal değişiklikler sonucu dişeti iltihabının oluşması veya mevcut dişeti iltihabının şiddetlenmesidir.

26- Her hamilelik bir diş götürür. (YANLIŞ)
Her hamilelikte diş kaybının gerçekleşmesi söz konusu değildir. Ağız bakımının tam olarak sağlanamaması, tedavi edilemeyen çürüklerin varlığı ve diş eti hastalıklarının ilerlemesi durumunda diş kayıpları görülür

27- Hamilelikte diş tedavisi bebeğe zarar verir. (YANLIŞ)
Aciliyet gerektiren diş tedavileri, hamileliğin her döneminde yapılabilir.

28- Çürük diş çekildikten sonra pis kan akıtılmalıdır, çekilen dişin yerini kanatmak iyidir. (YANLIŞ)
Diş çekiminden sonra, çekim boşluğuna hastanın yaptığı müdahaleler sonucu bölgenin sürekli kanatılması ya da pıhtının uzaklaştırılması, diş çekimi yapılan yerin iltihaplanmasına neden olur. Oluşan pıhtı korunmalıdır.

29- Diş teli sadece çocuklarda değil yetişkinlerde de kullanılır. (DOĞRU)
Ortodonti (tel tedavisi) alanındaki son gelişmeler sayesinde; tel tedavisi sadece çocuklara değil, erişkin hastalar için de uygulanabilir.

30- Ağrıyan dişi çektirip kurtulmak çözüm değildir. Dişi tedavi ederek mümkün olduğunca ağızda tutmak gerekir. (DOĞRU)
Çürük diş için mümkün olan her türlü tedavi uygulanmalı. Çünkü ne fonksiyon, ne de estetik yönünden hiçbir protez kendi dişinizden daha iyi olamaz.

5 Şubat 2009 Perşembe

Numara taşırken dikkat edilmesi gerekenler

Binlerce gsm abonesi numarasını farklı bir gsm işletmesine taşıdı. Peki ya şimdi ne olacak? İşte numara taşıyanların hakları ve onları bekleyen sorumluluklar...

Güncel Hukuk Dergisi /Şubat sayısı

Numara taşıma sisteminin uygulanması ile birlikte aboneler, kendi gsm numaralarını değiştirmeden diledikleri gsm işletmecisine geçebilecekler, bu durum ise gsm işletmecileri arasında rekabetin artmasına yol açacak ve aboneler daha ucuza hizmet alabilecekler

Numara Taşınabilirliği Yönetmeliği1* ile cep telefonu abonelerinin bir şirketten diğer şirkete geçerken telefon numaralarının sabit kalması hususu düzenlenmiştir. Bu yönetmeliğin ardından “Numara Taşınabilirliği Uygulama Sürecine İlişkin Usul ve Esaslar” Tebliği Telekomünikasyon Kurumu tarafından yayınlanmıştır.
Bu Yönetmelik ve Tebliğ çerçevesinde abonenin gsm numarasını değiştirmeden dilediği bir gsm işletmecisine geçişi mümkün kılınmıştır. Böylece, aboneler hem çift sim kartı taşımalarına gerek kalmadan daha ucuza hizmet alabilecek, hem de kendi numaralarını değiştirmedikleri için numara değiştirmenin olumsuz etkilerinden korunmuş olacaklardır. Bu sayede, aboneler açısından numara değiştirmenin sosyal ve iş çevresinde olumsuz etki yaratması engellenecek ve abone yeni numarasını duyurma külfetinden kurtulmuş olacaktır.

Numara Taşınabilirliği Yönetmeliği’nin yedinci maddesi gereğince, numara taşıma işlemi, abonenin numara taşıma talebi ile birlikte “abonesi olmak istediği alıcı işletmeciye” başvurması ile başlar. Bu başvuru; yazılı olarak, müşteri hizmetlerini arayarak, internet aracılığıyla veya Telekomünikasyon Kurumunca belirlenecek diğer yollar ile yapılabilecektir. Abone, taşınacak numarayı, kimliğini ispatlayıcı bilgileri, verici işletmeci bilgisini, irtibat bilgilerini ve tercih ettiği taşıma zamanını doldurulan bir form ile alıcı işletmeciye bildirecektir. Nitekim bu form, “Numara Taşınabilirliği Uygulama Sürecine İlişkin Usul ve Esaslar” Tebliğinde ek 1 olarak verilmiştir. Kendisine numara taşınması için başvurulan gsm işletmecisi bu başvuru ile birlikte taşıma işlemini gerçekleştirmek için çalışmaya başlayacaktır. Bu başvuru ile birlikte, abone ileride geçeceği işletmeci ile yeni bir abonelik sözleşmesi imzalayacaktır. Söz konusu abonelik sözleşmesi numara taşınma işlemi gerçekleştiğinde yürürlüğe girecektir.
Abonenin, numarasını taşıma talebi, aynı zamanda abone için, verici işletmeci2* ile olan abonelik sözleşmesinin fesih talebi anlamını taşımaktadır. Söz konusu abonenin, verici işletmeci ile olan abonelik sözleşmesi alıcı gsm işletmecisi ile olan abonelik sözleşmesinin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle fesih olunacaktır (Numara Taşınabilirliği Yönetmeliği m. 7/III). Bu durum karşısında abonenin eski sözleşmesinden doğan haklarını (bedava kontörler, kampanyalar vs.), kullanıp kullanamayacağı sorusu akla gelebilir. Bu hususta mevzuatta bir düzenleme bulunmamaktadır. Gsm işletmecisi yapacağı herhangi bir kampanya ile aboneye bu konuda kolaylık sağlayabilir. Böylece, gsm işletmecisi, aboneyi numara değiştirmesi hususunda teşvik edici rol üstlenecektir.
Abonenin alıcı gsm işletmecisi ile yaptığı sözleşmenin yürürlüğe girmesi, abonenin verici gsm işletmecisine karşı olan sözleşme feshedilmeden doğmuş mali yükümlülüklerinin sona erdiği anlamını taşımamaktadır. Dolayısıyla abone, eski sözleşmesinden doğan borçlarını ifa etmekle yükümlüdür.

Abonenin söz konusu başvuruyu internet kanalıyla, müşteri hizmetleri birimini arayarak veya diğer yollarla yapması ihtimalinde abonenin bu talebe ilişkin imzalı formu alınmadan yapılan işlemler geçersiz sayılacaktır (Numara Taşınabilirliği Yönetmeliği m. 7/I).

Alıcı işletmeci, abonenin numarasının taşınmasına ilişkin talep formunu, kimliğini ispatlayıcı bilgi ve belgeler ile diğer bilgi ve belgeleri alarak, verici işletmeciye gönderilmek üzere, söz konusu bilgi ve belgelerin suretlerini elektronik ortamda “Merkezi Referans Veri Tabanına” ulaştırmakla yükümlüdür. “Merkezi Referans Veri Tabanının” kurulumu işlemi 09.05.2008 tarihinde tamamlanmıştır. Gsm işletmecileri, Numara Taşınabilirliği Yönetmeliği’nin Geçici birinci maddesine göre, söz konusu kurulum tarihinden itibaren 6 ay içerisinde numara taşınabilirliğini uygulamaya geçirmekle yükümlüdür. Bu hüküm neticesinde 09.11.2008 tarihinde abonelerin numara değiştirmeden gsm işletmecisi değiştirmesi uygulanmaya başlanmıştır.

Numara Taşınabilirliği Yönetmeliği’nin on ikinci maddesinde abonenin vazgeçme hakkı düzenlenmiştir. Buna göre, abone, taşıma zamanının diğer ilgili işletmecilere duyurulmasından önce olmak kaydıyla, alıcı işletmeciye başvurarak numara taşıma talebinden vazgeçebilir. Bu durumda izlenecek süreç şu şekildedir: Abone alıcı işletmeciye başvurarak numara taşıma iptal formunu doldurup imzalayacaktır. İptal başvurusu zamanında numara taşıma talebi henüz verici işletmeciye gönderilmemiş ise, talep iptal edilir ve merkezi referans veri tabı üzerinden verici işletmeciye iletilmez. Ancak, iptal başvurusu yapıldığı zaman numara taşıma talebi verici işletmeciye gönderilmiş ise; alıcı işletmeci, abonenin numarasını taşımaktan vazgeçtiğini verici işletmeciye derhal bildirilir ve bu bildirim taşıma zamanının diğer ilgili işletmecilere duyurulmasından önce yapılmışsa numara taşıma işlemi iptal edilir.

Numara Taşınabilirliği Yönetmeliği’nin 14. maddesi uyarınca; taşınmış bir numaranın tekrar taşınmasında veya numaranın tahsisli olduğu işletmeciye geri taşınmasında aynı işlemler uygulanacaktır. Bu düzenlemenin sonucu olarak, aboneye numara taşıma konusunda herhangi bir sınırlama getirilmediği görülmektedir. Böylece abone, dilediği zaman dilediği gsm işletmecisine gsm numarasını değiştirmeden geçiş yapabilecektir. Ancak, aynı maddenin ikinci fıkrasında Telekomünikasyon Kurumunun gerekli görmesi halinde, abonenin aynı takvim yılı içerisinde bir numara için numara taşınabilirliği hizmetinden yararlanma sayısına sınır getirebileceği belirtilmiştir.
Abonenin numara taşıma talebinin alıcı işletmeci tarafından verici işletmeciye merkezi referans veri tabanı tarafından iletilmesinden sonra, verici işletmeci, aboneye ait numara ve kimliğini ispatlayıcı bilgilerin doğruluğunu kendi kayıtlarıyla karşılaştıracaktır. Talep tarihini ve zamanını kontrol ettikten sonra taşıma süresinin kontrol süresi içinde taleple ilgili cevabını merkezi referans veri tabanı aracılığıyla alıcı işletmeciye bildirecektir. Verici işletmeci, abone veya alıcı işletmeciden bu belgeler dışında işlemi zorlaştırmak amacıyla başka bilgi ve belgeleri talep edemez. Bu süreçte, abonenin kimliği konusunda tereddüt yaratmayan bazı kayıt farklılıkları talebin reddi sonucunu doğurmayacaktır. Bu hususta hangi farklılıkların göz ardı edilebileceği Tebliğ’de açık olarak düzenlenmiştir (Numara Taşınabilirliği Uygulama Sürecine İlişkin Usul ve Esaslar Tebliği m. 6). Bu süreçte, taşıma talebinin alıcı işletmeci tarafından iletilmesi azami iki gün, taşıma talebi kontrol süresi de azami iki gün olarak Yönetmeliğin 13. maddesinde tespit edilmiştir.

Yönetmeliğin 10. maddesinde abonenin numara taşıma talebinin reddine ilişkin kriterler belirlenmiştir. Bunlar; taşınması talep edilen numaranın başka bir aboneye ait olması, numarasını taşımak isteyen abonenin mevcut işletmecisinden numarasının değiştirilmesi talebinin bulunması, numarasını taşımak isteyen abonenin kimlik bilgilerinin kimlik bilgisini ispat edemeyecek şekilde yanlış veya eksik olması, taşınması istenen numaraya ait daha önceden başlatılmış veya devam eden taşınma işleminin bulunmasıdır. Bu sebeplerden birinin varlığı nedeniyle başvurusu reddedilen abone gerekçede belirtilen eksikliği gidererek tekrar başvuruda bulunabilecektir.
Verici işletmeci tarafından verilen bilgilerin doğrulanması ve taşıma işleminin gerçekleşme zamanının, mümkün olduğu ölçüde abone tercihi de dikkate alınarak belirlenmesini müteakip, belirlenen tarih ve saat alıcı işletmeci tarafından aboneye, merkezi referans veri tabanı tarafından da ilgili tüm işletmecilere duyurulacaktır. Söz konusu tarih, verici işletmecinin numaranın taşınması talebine ilişkin cevabını gönderdiği tarihten asgari bir, azami iki gün sonrasıdır. Taşıma işleminin gerçekleşmesine kadar işletmeciler taşımanın gerçekleşeceği zaman ve yönlendirme bilgilerini alarak taşımanın gerçekleştireceği tarih ve saatte hazır olacak şekilde sistemlerinde gerekli değişiklikler yapacaktır. Bu geçiş süresi çerçevesinde abonenin gsm hizmetinden yararlanamama süresi 15 dakika ile sınırlıdır. Abone, bu süreden sonra kendisine alıcı işletmeci tarafından verilen yeni sim kartı ile aynı numarayı kullanarak hizmet almaya başlayacaktır.

Numara değiştirmeden gsm işletmecisini değiştirmenin aboneler açısından olumsuz etkileri de göz ardı edilmemelidir. Bu durumda aboneler aradıkları kişinin hangi gsm işletmecisinden hizmet aldığını bilmedikleri için haberleşmelerinin ücretlendirilmesi hakkında yanılabileceklerdir. Örneğin bu durum, kendi gsm işletmecisi ile bedava konuşan abonenin karşı tarafın başka işletmeciden hizmet aldığını bilmemesi halinde yaşanacaktır. Tüketici haklarının korunması ve tüketicinin bilgilendirilmesi yükümlülüğü açısından önem arz eden tarife şeffaflığının gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır. Bu da ancak, tüketicinin aradığı abonenin kendisi ile aynı gsm şirketinden yararlanmadığı hususunda uyarılması ile mümkün olacaktır. Bu amaçla, işletmeci arayan abone için ayırdedici nitelikte bir uyarı tonu verecektir. Nitekim, uygulamada işletmecisini değiştirmiş abonenin aranması halinde kısa bir ton duyulmaktadır. Bunun yanında, Telekomünikasyon Kurumu, tüketicilerin korunması amacıyla tarife şeffalığına yönelik olarak işletmecilere ton haricinde de yükümlülükler getirebilecektir (Yönetmelik m. 19).

Numara taşıma sisteminin uygulanması ile birlikte uygulamada ne gibi sorunların doğacağı henüz bilinmemektedir. Ancak numara taşıma sisteminin aboneler için olumlu sonuçlar doğuracağı şimdiden görülmektedir. Aboneler, numara taşıma sistemi ile birlikte kendi gsm numaralarını değiştirmeden diledikleri gsm işletmecisine geçebilecekler, bu durum ise gsm işletmecileri arasında rekabetin artmasına yol açacak ve aboneler daha ucuza hizmet alabileceklerdir.

1 01/02/2007’de 26.421 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan...
2 Numara Taşınabilirliği Yönetmeliği’nin m. 4/I b.z’ye göre verici işletmeci “Kendisinden alıcı işletmeciye numara taşınan veya taşınma sürecinde olunan işletmeci”dir.

Dr. Aslı Makaracı
Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi
Arş. Gör. Seda Öktem Çevik
Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı

20 Ocak 2009 Salı

Hackerların Filistinlilere Manevi Desteği

gazze_yikim

Filistin’de yaşananlara sessiz kalan batılı ülkelere kızan hacker’lardan binlerce siteye saldırı!

Hafta içinde başta ABD’de olmak üzere pek çok ülkede binlerce web sitesine yönetilmiş eş zamanlı hacker saldırıları gündeme damga vurdu. Saldırılar bazı web sitelerinin günlerce kapanmasına neden oldu. Saldırıları üstlenen "Peace Crew" ("Barış Ekibi") adlı hacker grubu, batılı ülkelerin İsrail’in Filistin topraklarına girmesine sessiz kalmasını protesto etmek amacıyla sitelere saldırdıklarını açıkladılar.

Saldırılar özellikle NATO ve ABD silahlı kuvvetlerine ait olan sitelere yöneltildi. Fakat hedefler bunlarla sınırlı kalmadı. Çökertilen binlerce site arasında Microsoft, Shell, Mercedes ve Harvard Üniversitesi’ne ait farklı siteler de yer alıyor. Saldırılan sitelere İsrail ve ABD karşıtı yazı ve resimler yerleştiren hacker’lar bu kadar kapsamlı bir saldırı ile dünyanın dikkatini Gazze’deki olaylara çekmeye çalıştılar.

13 Ocak 2009 Salı

Bebeğiniz uyusun da büyüsün




Çocukların gelişimi için yeterli uyku düzeninin sağlanması gerekiyor. Büyüme hormonlarının salgılandığı bu evrede yorgunluk atılarak vücut dinleniyor, yapı taşı proteinler oluşturuluyor.

Amerikan Hastanesi Pediatri Bölümü’nden Dr. Gülsemin Güloğlu,çocukların huzurlu bir uyku geçirmesi için yapılması gerekenler hakkında bigi veriyor.

Uyku çocuğun temel ihtiyaçlarından biridir. Büyüme hormonları uyku sırasında salgılanır. Uyku aynı zamanda karmaşık bir beyin işlevidir. Üç dönemden oluşur; uykuya dalma, rüyasız uyku dönemi ve rüyalı uyku dönemi. İlk dönemde çevre ile ilgi azalır. Rüyasız uyku döneminde fiziksel yorgunluk atılarak beden dinlenir, büyüme hormonu bu dönemde salgılanır ve yapı taşı proteinler oluşturulur. Rüyalı uyku döneminde ise göz kapaklarında ve gözlerde hareketler görülür. Bu dönem yenidoğan döneminde uykunun yarısını bir yaşından itibaren yaklaşık beşte birini oluşturmaktadır.

Yeni doğan bebekler ortalama ne kadar uyur?
Yenidoğan bebekler günde ortalama 16-17 saat ancak aralıklarla uyurlar. Bir kerede kesintisiz olarak ancak 1-2 saat uyurlar. Çocuk büyüdükçe uyku ihtiyacı azalır, okul öncesi dönemde 10-12 saat uyku ve 1 saatlik gündüz uykusu yeterlidir.

Bebeklerin uyku düzeni nasıl sağlanır?
Uyku düzeni kazandırmak için ilk aylar erken olacaktır. Özellikle ilk ayda bebek ağlayarak emme ihtiyacını belirtecek, ayrıca kendini güvende ve rahat hissetmesi için de kucağınıza almanız gerekecektir. Özellikle meme emen bebekler biberonla beslenenlere göre daha sık beslenme ihtiyacı duyacaklar ve daha sık uyanacaklardır.

Bu aylarda sağlıklı uyku alışkanlıkları edinmesini nasıl sağlayabiliriz?
İlk ayları atlattıktan sonra uyku düzeni için yapılabilecekler; Bebeğiniz uykuya dalmadan önce sessiz bir dönem geçirmesini sağlayın. Işıkları azaltma, sakin bir müzik dinletme, banyo yaptırma gibi bir rutin geliştirmeye çalışın. Bunların düzenli yapılması bebeğinize uyku saatinin geldiğini hissetirecektir.

Bebeğin kendi kendine uyuması amacıyla ağlamasına göz yummak doğru mudur?
İlk 2-3 ayı geçirdikten sonra bebeğin kendiliğinden uykuya dalmasını sağlamak için ağlamasına göz yummak zamanla işe yarayabilir. Ancak bu konuda ne kadar sabırlı ve kararlı olabileceğiniz önemlidir. Böyle bir şeye karar verdiğinizde kararlılıkla devam ettirmek önemlidir. Eğer bunu başaramayacağınızı düşünüyorsanız sistematik uyandırma adı verilen bir program uygulayabilirsiniz. Bunun için bir hafta boyunca bebeğin uyandığı saatleri kaydedin ve yarım saat öncesinde bebeği uyandırıp bakımlarını yaptıktan sonra tekrar uyutmaya çalışın ve aralardaki süreyi giderek arttırın. Bu arada bütün bebeklerin farklı olduğunu ve bebeğiniz için en iyi yöntemi deneyerek saptayabileceğinizi unutmayın.


Bebeğimin yatağı nasıl olmalı?

Bebeğinizin melekler gibi uyuyabilmesi için yatağını özenle seçmeniz ve hazırlamanız şart. Yatağında güvenliğini ve rahatını sağladıktan sonra bırakın uykunun keyfini çıkarsın! İşte bazı püf noktaları;

Seral Çelik

Parmaklık boşlukları 6 cm olsun

Henüz kendini korumayacağı bu dönemde her türlü tehlikeye açık olan bebeğinizin karyolasının güvenlik standartlarına uyup uymadığına dikkat etmeniz şart. Bunun için öncelikle karyolanın parmaklıkları arasındaki boşlukları ölçün. İki parmaklık arasının 6 cm'den fazla olmaması gerekiyor. Geniş olması durumunda bebeğin başının sıkışması söz konusu olabilir. Bebeğinizin çarpmasına ya da batmasına engel olmak için karyolada keskin köşeler, büyük delikler ya da kıymıkların olup olmadığını dikkatle inceleyin.

Dönüşme özelliği bulunsun

Karyolasının ilk gençlik döneminde de kullanılabilir olmasını istiyorsanız, modeline dikkat ederek alın. Bu modellerin ayak ucunda 2 yada 3 adet, komodin şeklinde çekmece gurubu bulunur. Bu bölüm aynı zamanda bebeğinizin eşyalarını koyacak yeni bir yer anlamına gelir. Büyüdüğünde ise çekmece bölümü çıkartılır ve daha büyük bir yatak haline dönüşebilir. İlk bakışta ekonomik görünen bu seçeneğin, handikapları da var. Odasında daha fazla yer kaplar. Genç yatağına dönüştürme zamanı geldiğinde epeyce tadilat masrafı gerekebilir.

Ana malzeme ahşap olmalı

Bebek karyolaları genellikle ahşap ya da metalden yapılır. Ahşap olanlar, farklı ağaçlardan yapılır ve bu ağaç türlerine göre dayanıklılığı da değişir. Bazı tasarımcılar ağacın doğal rengine dokunmazken, pek çoğu boyalarla işler. Metal olan modellerde de yine boya yoluyla renk kombinasyonları oluşturulur. Ayrıca hem metal hem de ağacın kullanıldığı modeller de bulunur. Ancak her iki modelde de, kullanılan malzemenin sağlığa zarar vermemesi gerekir.

Yerini doğru seçin

Karyolayı odaya koyacağınız yeri önceden planlayın. Uzak tutmanız gereken ilk yer, pencere kenarlarıdır. Çok güneş alan bir pencere nedeniyle rahatsız olabilir. Bir başka sakıncası, perdelerdir. Bebeğiniz biraz büyüdüğünde perdelere tırmanmaya çalışabilir ya da perde kordonlarını çiğnemeye başlar. Her iki durum da can güvenliği açısından risklidir.

Anne adayları mutlaka folik asit ile tanışın!

Folik asidin yeterli miktarda alınması özellikle doğum anomalilerini engellemek için önemli. Anne adayı gebelik öncesinden itibaren ve gebelik süresince yeterli folik asit almalı

Dilara Koçak

Cuma günkü yazımda 5 -11 Ocak tarihlerinin Amerika’da “Ulusal folik asit haftası” olarak halkı bilgilendirmek üzere ilan edildiğini bildirmiştim. Bugün folik asitle ilgili önemli notlara devam ediyoruz.
B vitaminlerinden olan folik asidin yeterli miktarda alınması özellikle doğum anomalilerini engellemek için önem taşımaktadır. Eğer anne adayı gebelik öncesinden itibaren ve gebelik süresince yeterli folik asit almışsa, bebekte sipina bifida ve nöral tüp defekti (NTD) gelişme olasılığı oldukça azalacaktır.

Nöral tüp defekti nedir?
Nöral tüp defekti (NTD) bebeğin beyninde veya omurgasında meydana gelen doğum anomalisidir. Gebeliğin ilk haftalarında çoğu kez anne adayı hamile olduğunu bile öğrenmeden önce ortaya çıkmaktadır.
En yaygın iki NTD; spina bifida ile anansefalidir. Bu doğum defektleri, sakatlığa ya da ölümlere sebep olmaktadır.
Birçok NTD (yaklaşık yüzde 70’i), gebelik öncesinden itibaren ve gebelik süresince hergün folik asit desteği alındığında önlenebilmektedir.

Spina Bifida ve Anansefali
Sipina bifida ve anansefali, nöral tüp defektinin en yaygın iki çeşididir. Hamilelik öncesi her gün folik asit desteği alındığında bu iki problem de önlenebilmektedir.
Sipina Bifida, omurga ve belkemiğinin kapanmaması sonucu oluşmaktadır. Bu durumda, omurilik ve belkemiği olması gereken forma ulaşamaz. Sipina bifidalı bir çok yeni doğan, hayatını devam ettirir, ancak sakatlıklar söz konusudur ya da bir çok ameliyat geçirmek zorunda kalırlar.

Oluşan diğer problemler;
Vücutlarının alt kısmını haraket ettiremezler.
Tuvalet kabiliyetlerini kaybederler. Kendilerine hakim olmazlar.
Sıvı, beyne basınç yapabilir ve beyinde birikip hidrosefali meydana gelebilir.
Latekse karşı alerji gelişebilir (Özellikle balon veya hastane eldivenlerine karşı).
Anansefali, beyin ve kafatası kemiklerinin gereken forma ulaşamaması sonucu oluşur. Bu durumda, beynin bir kısmı ya da tamamı ve kafatası kemiklerinde eksiklikler oluşur. Bu defekti olan bebekler ya doğmadan ya da doğduktan kısa bir süre sonra ölür.

Bebeklerde neden nöral tüp defekti gelişiyor?
Hamile olan kadınların hepsinin bebekleri nöral tüp defektinden etkilenebilir, her kadın risk altındadır. Ancak aşağıdaki durumlar bebeğin NTD olmasını etkileyebilir;
Anne daha önce NTD gelişen bir hamilelik geçirdiyse
Diyabette oluşan kan şekeri kontrolsüzlüğü nedeniyle
Kullanılan bazı ilaçlar
Obezite
Hamileliğin ilk dönemlerinde gelişen yüksek ateş
Etnik kökeni İspanyol ya da Latin Amerikalı olan kadınlar

Folik asit nereden sağlanır?
Folik asit, B grubu vitaminler arasında yer alır. Vücut, sağlıklı yeni hücreler üretmek için folik asiti kullanır. Hamile kalmadan önce her gün 400 mcg folik asit takviyesi alınmalıdır.
Folik asitin iki kolay alım yolu vardır;
1. Her gün 1 adet folik asit ya da multivitamin takviyesi almak.
2. Folik asitle zenginleştirilmiş kahvaltılık gevrekleri ya da taze meyve ve sebzeleri dengeli ve yeterli tüketmek.
Araştırmacılar folik asidin, doğum anomalilerini nasıl engellediğini çözememiştir, ancak folik asidin beyin ve omurga için yeni hücrelerin yapımında kullanıldığını bilmektedir.
Hamilelik öncesi ve sırasında her gün folik asit takviyesin alınması doğum anomalilari riskini yüzde 50 ila yüzde 70 arasında azaltmaktadır.

Fazla folik asit alınırsa ne olur?
Doktor tarafından daha fazla miktarda alımı tavsiye edilmedikçe günlük alım 1000 mcg’dan fazla olmamalıdır. Günlük gereksinim; erkek için 400 mcg, kadın için 400 mcg, gebelik dönemi için 600 mcg ve emzirme dönemi için 500 mcg‘dır.

Kansızlık (anemi) sorunu olanların folik asit kullanmaya başlamadan önce mutlaka doktoruyla görüşmeleri gerekir. Eğer kansızlık sorunu B12 vitamini eksikliği yüzünden ise aşırı folik asit alımı B12 vitamini eksikliğine bağlı belirtilerin gizlenmesine yol açabilir. Kansızlık sorununu olanlar mutlaka doktora danışmalı.

Gece uykusunu ihmal etmeyin!

Gece 5 saat ve daha az uyuyanların damarlarında kireçlenme riskinin arttığını, bunun da beraberinde kalp hastalıkları riskini getirdiğini söyledi.

Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastaneleri Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ünal Şahin, gece 5 saat ve daha az uyuyanların damarlarında kireçlenme riskinin arttığını, bunun da beraberinde kalp hastalıkları riskini getirdiğini söyledi.

Doç. Dr. Ünal Şahin, yaptığı açıklamada, uykunun vücudun kendi kendini tamir ve tedavi ettiği son derece önemli bir süreç olduğunu belirtti. Uykunun beynin dinlenme vakti sanıldığını, bunun da yanlış bir düşünce olduğunu ifade eden Şahin, "Tersine uyku, beynin vücudun dinlenme ve tamir işiyle meşgul olduğu vakittir" dedi.

Beynin elektriksel yapısı üzerinde yapılan araştırmaların, zihnin uyku sırasında, en az uyanık olduğu dönemdeki kadar çalıştığını gösterdiğine işaret eden Şahin, beynin gece ve gündüz görevlerinin farklı olduğunu dile getirdi. Doç. Dr. Şahin, 35-47 yaş arasındaki 500 kişinin uyku süresi ve damar sağlığı üzerinde yapılan bir araştırmaya dikkati çekerek, geceleri 5 saatten az uyuyan deneklerin yüzde 27’sinde damar kireçlenmesi tespit edildiğini ifade etti.

Damar kireçlenmesinin beraberinde kalp hastalığı riski getirdiğine işaret eden Şahin, "Yetişkin bir kişinin günde en az 7 saat uyuması gerekir. Uyku süresini 7 saatten 5 saat ve daha aza indirenlerin kalp ve damar sorunları nedeniyle hayatlarını kaybetme riski, 7 saat uyuyanlara göre iki kat artıyor" diye konuştu.

-İKİNCİ UYKUNUN ZARARI-

Ünal Şahin, sabah uyandıktan sonra yeniden uykuya dalmanın ise vücutta gece boyu yapılan tamiratı tahrip edeceğini kaydetti. Güneşin ilk ışıklarını alan vücutta melatonin hormonu salgılandığını anlatan Şahin, bu hormonun vücudun biyolojik saatini koruduğunu ve ritmini ayarladığını dile getirdi.

Şahin, "Biyolojik saatimiz kendi kurallarına göre çalışır. Sabah uyandıktan sonra tekrar uyuma isteği, alışkanlıktan ve tembellikten kaynaklanır. Bu alışkanlığı yenen kişi en fazla 10 gün içinde kendini çok daha dinç hissedecektir" dedi.

-ÖĞLE UYKUSU ÖNERİSİ-

Ünal Şahin, öğlen 11.00 ile 13.30 saatleri arasında uyumanın kişilerin performansını artıracağını vurguladı. Özellikle siyasetçiler gibi aşırı yoğun ve stresli iş temposu içinde çalışanlara öğlen uykusunun çok yararlı olacağını ifade eden Şahin, eski ABD Başkanı Bill Clinton’ın öğle saatlerinde düzenli olarak uyuduğunu kaydetti.

Uzak Doğu’daki bazı şirketlerde de işçiler için öğle uykusu arası verildiğini belirten Şahin, bu şekilde iş veriminin artırıldığını bildirdi.

-SAĞLIKLI BİR UYKU İÇİN-

Ünal Şahin, sağlıklı bir uyku için, "Sadece kendinizi uykulu hissettiğinizde yatağa gidin" önerisinde bulundu. Yatmadan önce ılık bir duş almanın rahatlatıcı etkisine dikkati çeken Şahin, uyku için ışık, ısı ve ses bakımından uygun ortamın hazırlanması gerektiğini vurguladı.

Şahin, uykudan hemen önce yemek ve çerez yenmemesi, ilaç alınmamasını önererek, şöyle konuştu: "Uyku öncesi kahve, çay, alkol ve sigara kullanmayın. Gün ortası veya öğleden sonra düzenli olarak egzersiz yapın. Fakat yoğun egzersiz yapmaktan kaçının. Zihinsel veya fiziksel rahatlama yöntemlerini kullanın. Yatmadan önce ağır yemek ve sıvı tüketiminden kaçının. Yatağı sadece uyku için kullanın. Televizyon izlemek gibi aktiviteleri yatakta yapmayın. Kendinize düzenli bir uyanma şeması oluşturun."

9 Ocak 2009 Cuma

Türkçemizin En'leri

En uzun kelime: muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebilecekle ri mizdenmişsinizcesine (70)

En uzun kelime için açıklama:
Kötü amaçların güdüldüğü bir öğretmen okulundayız. Yetiştirilen öğretmenlere öğrencileri nasıl muvaffakiyetsizleştirecekleri öğretiliyor. Yani öğretmenler birer muvaffakiyetsizleştirici olarak yetiştiriliyorlar. Fakat öğretmenlerden biri muvaffakiyetsizleştirici olmayı, yani muvaffakiyetsizleştiricileştirilmeyi reddediyor, bu konuda ileri geri konuşuyor. Bütün öğretmenleri kolayca muvaffakiyetsizleştiricileştiriverebileceğini düşünen okul müdürü bu duruma sinirleniyor, ve söz konusu öğretmeni makamına çağırıp ona diyor ki: "Muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebileceklerimizdenmişsinizcesine laflar ediyormuşsunuz ha? ..."


TDK'ndaki en uzun kelime: kuyruksallayangiller (20)

En uzun palindromik kelime: esneyemeyense (13)

Tersten okunduğunda da anlamlı olan en uzun kelime: ıralamamalara, aralamamaları (13)

Art arda çifter çifter en çok harf bulunduran kelime: maatteessüf (4)

En uzun bir sesli bir sessiz giden kelime: mücadelecileşiveremeyebileceğimizin (35)

Harf tekrarı içermeyen en uzun ekli kelime: hüpletiyormuşsanız ve hödükleşmiyorsanız (1
Harf tekrarı içermeyen en uzun eksiz kelime: konseptüalizm (13)

Sadece bir harfi farklı olan en uzun eksiz kelime çifti: mahrumiyet, mahkumiyet (10)

Alfabemizin ilk 14 harfi ile yazılan en uzun kelime: affedicideki (12) (İsmet Keskinsoy)

Alfabemizin son 14 harfi ile yazılan en uzun kelime: tutuşturtuşumuzunmuş (20)

En uzun kısaltma: İYSSKSİİD (9)
(İş Yerinde Sağlık, Sağlık Korunması ve Sigorta İle İlgili Danışma (Komitesi).

En çok anlamı olan kelime: çıkmak (TDK'da 58 anlamı sayılmış)

Aynı kökene sahip olup en çok farklı şekilde kullanılan kelime: hakan, han, kaan, kağan (4)

Farklı köklere sahip olup en çok anlamı olan kelime: karın (4)
(Dört anlamı: kar kelimesinin 1.tekil şahıs iyelik hali, karmak fiilinin 2. çoğul şahıs emir hali, karı kelimesinin 2. tekil şahıs iyelik hali, karın kelimesi.)

En çok anlamdaş: tuvalet, ayakyolu, memişhane, apteshane, kenef, hela, yüz numara, kademhane

Bir harfi en çok içeren kelimeler:

alafrangalaştıramayacaklardansalar (13)
beybabalaşabilen (4)
seccadecileşecekmişsinizcesine (5)
çiçekçiymişçesine (4)
didindirdiklerimizdendir (6)
gelenekselleştiriveremeyebileceklerdenseler (15)
gepgergin (3)
dağdağasızlığa (3)
hahhah (4)
sıkıntısızlaştırıcılığınızın (11)
kişiliksizleştiricileştiriverebileceklerimizden mişsinizcesine (16)
janjan (2)
kikirikleşecektik (5)
tellallaşılabilmeli (7)
mükemmelleşemememmiş (7)
anneanneninkininsin (9)
otokontrolsüzleşiyor (5)
hötöröf (3)
muharrirleştirivermişlerdir (7)
hassasiyetsizleşseymişsin (6)
şişikleşmişmiş (5)
tattırttıktan (6)
unutturuculuğumuzunmuş (10)
düşündürttürücülüğümüzünmüş (11)
verevleşivermek (3)
yayımlayamayayım (5)
lezzetsizleşemezseniz (5)

Harf Sayıları:

2 harften oluşan en uzun kelime: ememememe (9)

3 harften oluşan en uzun kelime: yamayamamaya, yamayamamama (12)

4 harften oluşan en uzun kelime: mayalayamamamla (15)

5 harften oluşan en uzun kelime: mayalayamamalıyım (17)

İçindeki her harf birden fazla geçen en uzun kelime: serserileşememişlerse (21)

İçindeki her harf tam ikişer kez geçen en uzun kelime: kükürtatarının (14)
(kükürtatar: kükürtlü buhar çıkaran ve üzerinde kükürt biriken alan)

İçindeki bütün harfler ya bir ya da iki kez geçen en uzun kelime: törpüleyemiyormuşsanız

İçinde en çok sayıda farklı harf bulunduran kelime: gölcükleştiriyormuşsanız (20)

Sesliler Ve Sessizler :

Sesli / sessiz oranı en yüksek kelime: aile, iade (3/1)
Sessiz / sesli oranı en yüksek kelime: sfenks, sprint (5/1)
Ardarda en çok sesli: suiistimal, maaile (3)
Ardarda en çok sessiz: angström (5)
Bir seslinin bir kelimede en çok kullanımı (başka sesli yok): badanalayamayacaklardansalar (12)
Bir sessizin bir kelimede en çok kullanımı (başka sessiz yok): anneannenin (6)

Sadece birer harfleri farklı olan ve aynı eki taşımayan en çok kelime:

3 harfli: ban, can, çan, dan, fan, han, kan, lan, pan, san, şan, tan, van, yan, zan (15)
4 harfli: kaba, kaça, kafa, kaka, kala, kama, kana, kapa, kara, kasa, kaya, kaza (12)
5 harfli: kabın, kaçın, kadın, kalın, kapın, karın, kaşın, katın, kayın (9)
(kabın: kap + tamlayan eki; kapın: kapı + iyelik eki; katın: katmak eylemi 2. çoğul kişi emir kipi.)
6 harfli: sarmak, sarmal, sarmam, sarman, sarmaş, sarmaz (6)
7 harfli: çekinik, çekinim, çekinin, çekinip, çekinir, çekiniş, çekiniz (7)

En çok anagram:

3 harf: aks, ask, kas, sak (4)
4 harf: aksı, asık, askı, ıska, kası, kısa, sakı, sıka (
5 harf: çakır, çarık, çarkı, çıkar, çıkra, çırak, kaçır, kıraç, arkçı, ırkça (10)
(Son iki kelimeyi İsmet Keskinsoy gönderdi.)
6 harf: kelime, ekilme, eklemi, melike, kileme, ekelim, emekli, ekimle, ekmeli, lekemi (10)
7 harf: akıldır, aklıdır, alırdık, darılık, kaldırı, kalırdı, kıladır, kılardı, lakırdı (9)

Harf sırası:

Harfleri sıralı olan en uzun kelime: dekorsuz (
En çok sessiz harfi sıralı olan kelime: bıçaklamanız (7)
Harfleri ters sıralı olan en uzun kelime: Soğdca (6)
En çok sessiz harfi ters sıralı olan kelime: yatırmak (5)
Harfleri sıralı olan en uzun cümle: Aç değil mortuz. (13)
Harfleri ters sıralı olan en uzun cümle: Vur, on mıh feda! (12)

Atasözleri ve deyimler:

En uzun atasözü: Abdal ata binince bey oldum sanır, şalgam aşa girince yağ oldum sanır. (57)
En kısa atasözü: Aç ayı oynamaz. (12)
En uzun sıfat-deyim: huyu huyuna suyu suyuna uygun (25)
En uzun fiil-deyim: Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak (42)
En uzun söz-deyim: Geline oyna demişler, yerim dar demiş; yer göstermişler, yenim dar demiş. (59)

Özel isimler:

En uzun ad: Abdulmuttalip (13)
En uzun soyad: Kocakethüdaoğullarından (23)
(Mehmet ~, Balıkesir telefon rehberinden)
En çok ad: Hasan Hüseyin Kerem Uğur Arda (4)
En sık rastlanan ad soyad: Mehmet Yılmaz
En sık rastlanan aynı ad soyad: Yılmaz Yılmaz
(Son iki rekor için kaynak ÖSYM'nin veritabanıdır.)
En uzun il adı: Afyonkarahisar (14)
En uzun ilçe adı: Şereflikoçhisar (15)
En uzun cadde, sokak adı: Profesör Doktor Muammer Aksoy Caddesi (26)
(Ankara-Bahçelievler eski 2. Cadde.)

Başka bir dilde farklı bir anlamı olan en uzun sözcük:

Almanca: kalender ( (Almanca'da "takvim")
Fransızca: piller (6) (Fransızca'da "yağmalamak")
İngilizce: deliver (7) (İngilizce'de "dağıtmak")
İspanyolca: rey (3) (İspanyolca'da "kral")
İtalyanca: usare (5) (İtalyanca'da "kullanmak")
Latince: hasta (5) (Latince'de "mızrak")

Doğalgazdan zehirlendiğimizi nasıl anlarız?

Doğlagazdan zehirlendiğinizi anlamanıza yardımcı olacak ipuçları TIKLA

Midenizdeki yangına son verin

Yoğun stres,en çok mideyi etkileyerek yanma hissine yol açıyor.ilaçlara başvurmadan önce bu yangına son verecek besinleri araştırın.Midenizi rahatlatacak yiyeceklerden oluşan diyet formülleriyle derdinize derman bulun.

Lezzet dergisi

Hemen hepimizin başına bir çok kez gelmiştir. Midemizde sanki tonlarca yük taşıyormuş hissine kapılırız. Midemizden kalbe doğru yayılan alev alev bir yanma hissi duyarız. Tıpkı ateşle temas eden cilt gibi acı verir. Ağzımızda ekşi bir tat hissederiz. Ani bir öfke, ailevi sorunlar, işyerindeki tartışmalar veya aşırı yemek mideyi isyan ettirip yanma hissine yol açar... Mide yanması 20 ile 50 yaş arasında hemen herkeste görülen çok yaygın bir rahatsızlık. İhmal edilirse gastrit ve ülsere yol açabiliyor. Daha ilerki vakalarda ise midede derin yaralara hatta kanser kabusuna bile dönüşebiliyor.

Midede yangın!
Midede yanma hissi yemekten önce, yemek sırasında ya da yemekten 2-3 saat sonra hissediliyor. Besinler, sindirim işlevinin bir gereği olarak midede ilk değişikliklere uğrayarak bağırsaklara gönderilmek için hazırlanıyor. Mide bu işlevi yerine getirirken iç yüzeyini kaplayan zarın altındaki salgı hücrelerini, besinlerin gerekli değişimini sağlamak üzere uyarıyor. Bu sırada oluşan bir dengesizlik, aşırı asit ortamına ve midenin kendini koruyamamasına yol açarak yanma hissine neden oluyor.

Ninelerimiz midede yanma hissi duydukları zaman hemen bir lokma ekmek içi çiğnermiş. Ekmek içinin değil ama ağıza birşey atmanın doğru bir yöntem olduğunu belirten günümüz doktorları da az ama sık yemeyi öneriyorlar. Öğünleri küçülterek sık sık yemenin şikayetleri azaltacağını söylüyorlar.

Sağlıklı alışkanlıklar edinin
* Yemeğe daha fazla zaman ayırın. Ayaküstü değil, sofrada oturarak yiyin. Acele yemek mide işlevine zarar veriyor. Kendinize daha fazla zaman ayırıp yemek yemeyi bir zorunluluk değil de bir keyif anına dönüştürün.

* Ağzınıza küçük lokmalar almak midenin sindirim için gerekli salgıları daha kolay üretmesine yardımcı olur. Lokmaları uzun uzun çiğneyin. Bu, midenizde şişkinlik ve ağırlık hissetmemenizi sağlayacaktır.

* Sofradan tıkabasa doymadan kalkın. Mide boş bir torba olduğu için yemek yerken çiğnediğimiz besinler buraya ulaştıkça mide sürekli genişler. Eğer kemerinizi çok sıkmışsanız yanma hissi duymanız çok doğal. İçi dolu bir plastik torbayı düşünün. Tam ortasından bir ipi kemer gibi sıkıca bağlayın. Torba sağa ya da sola çekecek ya da aşağıya doğru sarkacaktır. Mide de aynı böyle... Bu nedenle ölçülü miktarda yemek yiyin.

* Akşam öğününden hemen sonra damak kaçamakları yapmayın. Aksi takdirde mide gece boyunca çalışıp yorulacaktır. Şunu aklınızdan çıkarmayın ki, akşam yemeği ile uyku arası en az üç saat olmalıdır. Yani yemek yedikten en az 3 saat sonra yatın.

* Gece yatarken sağ yana dönerek yatmayın. Besinin mideye girişi sağ taraftan gerçekleştiği için yedikleriniz yeterince hazmedilemeyip mide borusunda yanma hissi oluşabilir.

* Yemek yedikten sonra yere eğilmeniz gerekiyorsa dizlerinizi bükerek eğilin. Aksi takdirde mide işlevini gerektiği gibi yapamaz.

* Yiyecek ve içeceklerin çok sıcak ya da soğuk olması mide sıvısına zarar verebilir. Bu nedenle yiyecek ve içeceklerin ılık olmasına özen gösterin.

* Sigaradan uzak durun.

* Yemekten sonra uzanmayın. Unutmayın, mide sıvısı yatay pozisyonu sevmez ve yanma hissi mide borusu yoluyla ağzınıza kadar gelebilir.

Bunlardan uzak durun!


* Hazmı kolay olmayan kızartmaları ve yağlı yiyecekleri sofranızdan uzaklaştırın. Ağır yağlı, fazla kremalı ya da soslu besinleri yemeyin.

* Çikolata, içerdiği yüksek dozdaki yağ ve kafein nedeniyle hassas mideye zarar vererek yanma hissine yol açıyor. Sütlü çikolata, daha az yağ içeren bitter çikolataya oranla daha tehlikeli. Bu nedenle çikolata sevenler genelde sütsüz olanını tercih etmeli.

* Kafeinli içecekler mide için çok zararlı. Kahve, çay ve kola gibi içecekler hassas mideyi yoruyor. Eğer mide yanmasından şikayet ediyorsanız ve kahve içmeden duramıyorsanız kafeinsiz kahveyi tercih edin.

* Gazozlu içecekler ve asitli meyve sularını dikkatli için. Domates veya portakal suyu asitli olduğu için mide yanmasını şiddetlendirebilir. Bu nedenle sulandırarak ve balla tatlandırarak için.

* Et suyu ile hazırlanmış çorbalardan uzak durun. Diğer çorbaları ise çok sıcak içmeyin. Ilınmasını bekleyin.

* Alkol midedeki yanma hissini artırır. Hele mide boşken alkol kesinlikle alınmamalı.

* Çiğ soğan ve çiğ meyve de mide asidini artıran etkenlerdendir.

* Şeker yemeyi seviyorsanız naneli olanları seçmeyin.

Balık hafızası efsane çıktı

Balık hafızası efsane çıktı. Balık yalnızca 3 saniyeyi hatırlayıp çok çabuk unuttukları iddiası doğru değilmiş.

Bilim adamları balıkların çok daha zeki ve derin hayvanlar olabileceklerine inanıyor.

Yapılan son araştırmalar balıkların geçmişi hatırlamada 5 ay kadar geriye gidebileceğini gösteriyor.

Bir balık çiftliğinde yapılan deneylerde balıkların beslenme alışkanlıklarıyla ilgili testler yapılmış ve şaşırtıcı sonuçlar elde edilmiş.

Bilim adamları yapılan araştırmaların balıkların öğrenebildiklerini ve hatırladıklarını ortaya koyduğunu belirtiyor.

Muhteşem sebze karnabahar!

Mutfakların vazgeçilmez kış sebzesi olan karnabaharın hemen hemen her derde deva olduğunu biliyor muydunuz?

Prof.Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu

Değerli okuyucu, bugün sizlere muhteşem bir kış sebzesi olan karnabahardan bahsetmek istiyorum. Karnabaharı kullanırken bir miktar karın bölgesinin çevresindeki 4-5 adet yaprağı da beraberinde pişirmenizde büyük fayda vardır. Yapraklarında bol miktarda kansere karşı önleyici olarak görülen beş tane koruyucu etkin madde mevcut. Bunlar sırasıyla alfa-tokoferol (E-vitamini), caffeic asit, kaempferol, phytic asit ve rutin.

Özellikle E-vitamini ve caffeic asit, yapraklarında daha zengindir. Karnabaharın yaprakları bununla da kalmayıp tam yedi tane kataraktı önleyici (anticataract) etkin madde içermektedir. Soğanda ve muzda da kataraktı önleyici altışar adet etkin madde mevcut. Biberiyede bulunan hispiduloside maddesi de kataraktı önleyici önemli aktif bir maddedir. Ayrıca karnabaharın yapraklarında bilinen dokuz tane tansiyon düşürücü (hypotensive) aktif madde bulunmaktadır. Bunlardan en önemli iki tanesi alpha-linolenic asit ve tryptophandır. Karnabaharı tansiyon düşürücü bir ilaç olarak düşünmemek gerekir. Burada vurgulamaya çalıştığım karnabaharın yapraklarının da ne kadar şifalı olduğunu ortaya koymak ve yapraklarının tümüyle atılmamasını önermektir. .

Suyunu atmayın

Karnabaharın diğer bir güçlü özelliği de yirmibir tane antioksidan madde içermesidir. Mutfakta, genel olarak karnabaharın hep karın bölgesi kullanılır ve yaprakları atılır. Halbuki kansere karşı koruyucu ve de antioksidan maddeler özellikle yapraklarında yoğunlaşmıştır. Bu nedenle size önerim karnabaharı kür olarak uygulamaya karar verdiğiniz taktirde bir miktar yapraklarını da kullanmanızdır. Haşladığınız karnabaharın suyunu atmayınız. Çok az su kullanarak hafif ateşte haşlarsanız (en fazla beş dakika), suyunu da servis yapabilirsiniz veya içebilirsiniz. Yapraklarını yemek zorunda değilsiniz, çünkü hemen hemen gerekli tüm etkin maddeler haşlama esnasında fazlasıyla suyuna geçmektedir.

Enfeksiyona karşı etkin

Karnabaharın haşlanması esnasında kendine özgü kokusu yayılır. Pişirilmiş kokusu, pek çok insana hoş gelmemektedir. Kendine özgü bu kokuyu veren, karnabaharda bulunan kükürtlü bileşiklerden kaynaklanmaktadır. Bunlardan bazıları dimethyl sülfid, allyl isothiocynate ve trimethylsülfid’dir. Çiğ olarak, tadına baktığınız zaman çok hafif buruk-acı bir tat algılanır. Bu da, içerdiği sinigrin maddesinden kaynaklanmaktadır.
Karnabahar enfeksiyonlara karşı etkin ve antibakteriyel özellikte birçok aktif madde içermektedir.
Özellikle kronikleşmiş idrar yolları enfeksiyonlarında bilinen en etkili sebzedir. Kronik idrar yolları enfeksiyonlarına karşı destekleyici karnabahar kürünün nasıl kullanılacağına dair uygulama şekli günün küründe verilmiştir. Kronik idrar yolları enfeksiyonuna karşı karnabahar kürü uygulanırken, bir miktar C-vitamini takviyesi yapmakta fayda vardır. Zaman zaman uygulanacak olan karnabahar kürü, özellikle kronik idrar yolları enfeksiyonu şikâyeti olanlar için mükemmel bir önleyici çözüm getirebilmektedir.

Koruyucu özelliği var

Karnabaharda çok az miktarda bulunan ferulik asit çok yönlü etkin bir maddedir. Bunlardan en önemlileri antibakteriyel (bakteri yok edici), kansere karşı koruyucu (anticancer) ve antialerjik ve de antiviral olmasıdır. Bu etkin madde çok az miktarda bulunmasına rağmen, karnabahardaki diğer bazı aktif maddeler ferulik asitin bu işlevini oldukça güçlü kılmaktadır. Ferulik asitin diğer bir özelliği de metal-chelator olmasıdır. Metal-chelator özellik, ağır metalleri kimyasal olarak kendisine bağlayarak vücudumuzdan uzaklaştırılması demektir. İçerdiği çok fonksiyonlu quercitrin maddesinden dolayı da karaciğer metabolizmasında oluşan toksinlerin vücudumuzdan kolayca atılmasını (antihepatotoxic) sağlar.

Karnabaharın içerdiği thiamin, Alzheimer hastalığına karşı koruyucu özelliği olan bir maddedir. Thiamin’nin, aynı zamanda, antimigraine (migrene karşı) özelliği de vardır.

Mide ülseri şikâyetinde
Karnabaharın içerdiği threonine ve quercitrin ülsere karşı etkin (antiulcer) bir madde olması nedeniyle özellikle bu konuda problemi olanların rahatlıkla tüketebileceği bir sebzedir. Mide ülseri şikâyeti olanların karnabahar kürünü uygulamalarını hararetle tavsiye ederim. Bu kürü uygularken tuz kullanmayınız ve kullanacağınız yağ, bitkisel sıvı yağ olmalıdır. Kullanılacak yağ için bir ölçü vermek gerekirse, porsiyon başına bir tatlı kaşığını geçmemelidir. Her şeye rağmen sıvı yağı ne kadar az kullanırsanız o kadar iyidir.

Kronik idrar yolları enfeksiyonlarına karşı
250- 300 gram karnabahar yaklaşık 750 ml kaynamakta olan suya ilave edilir. Ağzı kapalı olarak 5-6 dakika hafif ateşte haşlanır. Haşlanmış karnabaharın suyunun yarısı sabah, diğer yarısı da akşam (aç veya tok farketmez) içilir. Her gün taze olarak hazırlanır. Küre yedi gün devam edilir ve üç gün ara verilir. Üç gün aradan sonra tekrar yedi gün uygulanır ve tekrar üç gün ara verilir. Son olarak tekrar yedi gün uygulanır ve kür tamamlanmış olur. Karnabahar kürü toplam yirmibir günlük kürdür (üç günlük aralar hariç). Burada dikkat edilmesi gereken nokta karnabaharın taze olmasıdır. Pişmiş olan karnabaharı da öğle veya akşam yemeklerinizde salata olarak tüketebilirsiniz.

GÜNÜN KÜRÜ

Mide ülserine karşı tedavi edici kür
Haftada 3 kez bir porsiyon çok az suda az haşlanmış karnabahar yemeyi rahatsızlık ortadan kalkana kadar alışkanlık haline getirmek gerekir. Tencerede kalan suyu da tüketebilirsiniz. Bu kür uygulanırken çok az miktarda (porsiyon başına en fazla bir tatlı kaşığı) sıvı yağ kullanabilirsiniz.

Dikkat: Buradaki bilgilerin herhangi bir hastalığı teşhis amacı kesinlikle yoktur. Bir rahatsızlığınız var ise, mutlaka bir hekime danışınız.

39 haftadan önce sezaryen telikeli!

Sezaryen ameliyatlarının üçte birinden fazlasının çok erken safhada yapıldığı ve bunun bebekleri solunum ve başka sorunlarla karşı karşıya bıraktığı bildirildi.

Amerikalı bilim adamlarının 13 bin 258 doğum üzerinde yaptıkları araştırmaya göre, sezaryenlerin yarısından çoğu, gebelerin isteğine bağlı olarak yapılıyor. Ancak sezaryen keyfi olarak 37. haftada yapılırsa, bebekteki komplikasyon riski iki katı oluyor.

New England Journal of Medicine’de yayımlanan araştırmaya göre, 38. haftada yapılan sezaryen ise komplikasyon riskinin yüzde 50 artmasına yol açıyor.

Amerikan Kadın-Doğum Uzmanlığı Okulu (ACOG) ise 39. haftayı güvenli olarak ilan ediyor. Alabama Üniversitesinden Dr. Alan Tita, "Doğum 39. haftadan 3 gün önce yapılsa bile, bu olumsuz sonuçlarda artış görülüyor" dedi.

ACOG’un önerilerine karşın, bebeklerin yüzde 36’sı erken dünyaya getiriliyor. Tita, neden erken sezaryen yapıldığına ilişkin olarak, 37. haftada bebeğin gelişimini tamamladığını inancının hakim, bunun da standart uygulama olduğunu söyledi.

Tita, kadınların, gebelikten sıkıldıkları ve bebeği bir an evvel görme heyecanı içinde oldukları için de sezaryenin yapılmasını talep ettiklerini belirtti.

Çikolata yerine makarna yiyin!

Kadınların hassas dönemlerinden biri adet dönemidir. Sinirlilik, şişkinlik, tatlı krizleri iç içedir. Bu dönemi huzurlu ve kilo almadan atlatmak ise mümkün.

Adet öncesi 1-2 haftalık süre boyunca kadınlarda duygusal gelgitler, yorgunluk, sinirlilik gibi belirtilerin yanı sıra su tutumuna bağlı ödem, göğüslerde hassasiyet, baş ağrıları, geçici kilo artışı ve aşın tatlı yeme isteği gibi fiziksel yakınmalar da görülebilir. Bu dönemde özellikle kafein, basit şeker, tuz veya sodyum, yağ ve alkolden kaçınmak yakınmaları azaltır. "Kompleks karbonhidratlar ve yüksek kalsiyum içeriği olan yiyecekler, tatlı yeme isteğini bastırır. Bu nedenle bol meyve-sebze, tam tahıl ürünleri, yağsız süt ve süt ürünlerinden faydalanmakta yarar var.

*Bal, reçel, pekmez, çikolata, pasta, dondurma, tatlı gibi basit karbonhidratlar yerine ekmek, pilav, makarna, patates gibi kompleks karbonhidratlara yönelin.

*B6 vitamininden zengin bir beslenme planı da adet öncesi dönemde yaşanan yakınmaları azaltır. Balık, tavuk, soya ürünleri, brokoli, muz havuç, yumurta, avokado, tahıllar ve ıspanak B6 vitamininden zengin yiyeceklerdir. *Ayrıca bu dönemde vücudunuzda magnezyum da azalır. Et, süt, balık, yumurta, kum baklagiller, kabak, tam tahıllar, çikolata, badem gibi magnezyum kaynaklarına yönelebilirsiniz.

Bol su için

Adet öncesi yaklaşık bir hafta boyunca metabolik hızınızda hafif bir artış olur. Bu da günlük enerjiye yaklaşık 200 kalori ekleyebileceğiniz anlamına gelir. Bu dönemde kilo anısı konusunda endişelenip daha az yemek yemeye çalışmayın. Kilo artışınızın, su tutumuna bağlı geçici bir durum olduğunu unutmayın.

Demir kaybı için: Kırmızı et ve yumurta


Adet döneminde kanamayla birlikte vücuttan demir kaybı olur. Demir eksikliği, yorgun ve güçsüz bırakacağı gibi, ileri düzeylerde kansızlığa da ne¬den olabilir. Bu nedenle adet dönemi boyunca kırmızı et, yumurta, tavuk, balık, domates, kırmızı biber ve yeşil yapraklı sebzeler yiyerek demirden zengin beslenmeye devam etmekte yarar var. Bu dönem boyunca tuz, alkol, kafein ve basit şekerlerden de uzak durmak gerekir.

İshal ilacı yaşlanmayı önlüyor!

İshal tedavisinde kullanılan eski bir ilacın yaşlanmayı yavaşlatabileceği bildirildi.

Kanada’daki McGill Üniversitesinden bilim adamlarının hayvanlar üzerinde yaptığı araştırma, yaklaşık 80 yıl önce bulunan "clioquinol" ilacının "saat-1" de denilen "CLK-1" proteinine doğrudan etki ederek omurgasızlar ve farelerin daha uzun yaşamasını sağladığını gösterdi.

İlacın CLK-1’i kodlayan genin aktif olmasını engelleyerek yaşlanma sürecini yavaşlatabileceği belirtildi. Laboratuvarda bu ilaç, hayvanlarda Alzheimer, Parkinson ve Huntingdon hastalıklarının ilerlemesini de tersine çevirdi.

Avrupa ve Asya’da ishal gibi karın ve bağırsak hastalıklarının tedavisinde kullanılan clioquinol, muhtemel ağır yan etkileri nedeniyle geri çekilmişti. 1960’larda doktorlar Japonya’daki omurilik iltihaplanmaları vakalarındaki artış ve bu ilaç arasında bağlantı olduğundan şüphelense de, bugün araştırmacılar bu vakalar ve clioquinol arasında ilişki olmadığını düşünüyor.

İnsanların bu ilacı kullanabilmesi için daha birçok araştırma gerekiyor. "Journal of Biological Chemistry" dergisinde yayımlanan araştırma, Fransız "Le Nouvel Observateur" dergisinin internet sitesinde yer alıyor.