6 Ekim 2013 Pazar

Sayfiyede bir Eylül sonu

Eylul
Güneş ateşten elbisesiyle denize düştü az önce.
-Şimdi?
-Şimdi gece.
Gecenin geldiğini hisseden insanlar onu üzerine ışık tutarak uzaklaştırabileceklerini sandılar.Yanıldılar.Gece bütün ışıkların iki adım gerisinde.Kıpırdamıyor.Orada öylece duruyor ve kendisine direnenlerin gözlerine uyku olarak çökmeyi bekliyor.
Hafif bir rüzgar var.Bir yaprak yerde.Titriyor.Dalından muhtemelen Eylül kopardı onu. Ve rüzgara bıraktı.
Yıldızlar küçülerek uzaklaştılar bir süredir. Gökyüzünün derinliklerindeler.Sayıları da azalmış gibi.Tanrı gökyüzünde eskisi gibi kahkaha atmıyor artık.
Yazın uzaklardan belli belirsiz duyulan köpek sesleri daha yakındalar.
Havalar biraz serinledi. Yelekler çıkarıldı sandıklardan;hırkalar, yün çoraplar…
Sayfiyede Eylül.İki kişi için davetsiz misafir. Birisi siz.Altmış beş yaşındasınız.Diğeri eşiniz.Onun altmış birinci yaş gününü dün gece kutladınız.En güzel elbiseler giyildi.Bahçedeydiniz.
Çardağın altında küçük bir masa,şarap ve dans.Sabaha kadar uyumadınız.
Karşınızdaki evlerin içinde gece daha fazla birikmeye başladı.
Gittiler.Komşularınız.
Çocuklarının okul hazırlıkları için şehirlerine döndüler.Her gün bir balkon kapısının kilitlenişini,bir mutfak penceresinin sürgülenişini,bagajı bavullarla yüklü bir arabanın hareket edişini izlediniz,ilk sigaranızın dumanları arasından.
Gittiler. Çocuklarınız.

Çoktan…Kendilerine yeni bir hayat kurmuş durumdalar.Bayramlarda arıyorlar,”İyiyiz.Bizi merak etmeyin.”diyorlar.”Aman siz iyi olun da…” diyorsunuz, gözleriniz buğulu.
Gittiler.Arkadaşlarınız.En yakın dostlarınız.Artık dönemeyecekleri bir yerdeler.
Şu anda bahçedeki sedirdesiniz.Her zamanki yerinizde.Yalnız.
Akşamları bu sedirde oturup bir sigara tüttürmeyi adet edindiniz.Sigara günde beş tane.Kahve sade.Kendiniz hazırladınız.
Eşiniz içeride kitap okuyor.Ona bakmaktasınız tül perdeden dışarı sızan solgun ışıkta.Hani dalgınken yüzünü bir bulut örtmüş gibi olur ya, bilirsiniz. İşte şimdi tam öyle.Kitap sarsıcı anlaşılan.
-Kolay değil.Otuz yıl mı oldu?
-Galiba.
Evlendiğiniz günü hatırladınız. Heyecanınızı.Öpüşmelerinizi.
Dokunsam ağlayacaksınız.Duygularınızı eskiden olsa saklardınız.Eskiden böyle bir durumda yanınıza yaklaşıp,”Neyiniz var?” diye sorsam, “Yok, yok. İyiyim.Yok canım bir şeyim. Öyle biraz dalmışım işte.”derdiniz.
Eminim böyle demezsiniz artık.”Bir eşim var.” dersiniz.Kimileri birilerini methetmek için “Bir eşi daha yok.” derler.Ne acı!
Bahçede yalnızsınız.Eşiniz genellikle akşam yemeğinden sonraki zamanını içeride kitap okuyarak değerlendirir.Yerinizden güçlükle kalkıp ağır ağır pencereye doğru yürümeye başladınız.Sırtınızda üç aydır süren bir ağrı,ayaklarınızın altında kırılan yaprakları sesleri.
Sizi fark etmedi.Tüllerin arasından onu seyrettiniz sessizce.Geride kalan yıllara inatla direnen güzel yüzünü.
Hala sizi fark etmiş değil.Camı tıklattınız dikkatlice iki kez.Dönüp size baktı.O gülümseme.Hep ilk günkü gibi kaldı değil mi, hiç değişmedi bu gülümseme?Değişmedi.Hep dünyanın bütün kederini aşarak size yöneldi.
“İyi misin?” dediniz.”İyiyim. Kitaba dalmışım.”dedi.”Dışarısı nasıl?” dedi.”Bu gece lodosa çevirecek gibi.”dediniz.
“Denize kadar yürüyelim mi?” dedi,kitabını kapayıp. “Tabii.”dediniz.
Beklediniz.Geldi.Kazağını giymiş.Lacivert olanı. Hani sizin geçen yılbaşı hediye ettiğiniz.Size de hırka getirmiş.”Havalar soğudu. Üşütürsün sonra.”dedi.Sözünü dinlediniz.
Evin kapısı çekildi,ardından bahçeninki. Elini tuttunuz.Sımsıkı.Aranızda sadece sessizliğin geçebileceği kadar bir aralık.Yürümeye başladınız.
Deniz kenarındasınız.”Seni seviyorum.” dedi.”Ben de.”dediniz.
Suskunluk.
Tanrı’nın şarkısını dinlemeye başladınız.
Gece.Deniz.Eylül
(1996)
 http://www.afilifilintalar.com/ dan alıntıdır.