Kültür Ve Sanat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kültür Ve Sanat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Mayıs 2009 Salı

Müziği kumsala taşıyoruz

Babylon Alaçatı, dördüncü sezonunda 13 Haziran - 1 Eylül tarihleri arasında yine İzmir Alaçatı'da.

Tam üç yıldır dünyanın en güzel rüzgar sörfü koylarından birinde, en eğlenceli yaz tatillerine imzasını atan Babylon Alaçatı, dördüncü sezonunda 13 Haziran - 1 Eylül tarihleri arasında yine İzmir Alaçatı'da…Alaçatı severlerin artık kendi evi gibi benimsediği Babylon Alaçatı bu sezon yine Çeşme'nin en güzel koylarından birinde, rüzgar sörfü alanının hemen yanı başında. Babylon Alaçatı 13 Haziran'da plaj ve plaj büfesi, 26 Haziran’da restoranı ve konser serileri ile hizmet vermeye başlayacak.

Babylon Alaçatı'da Haftanın Her Günü Dolu Dolu Müzik!

Pazar ve Pazartesi günleri artık gelenekselleşen performanslarıyla Küba’lı dörtlü "Havana Salsa" grubu ile latin müziğin ritimleri...

Her salı zengin ege sofrasının tadı ile "Efe Rakı ile Kumsalda Yemek" ve bu ortamı neşelendirecek Ege şarkıları...

Çarşamba geceleri AAramızda Bir Gerginlik mi Var şarkısıyla büyük bir çıkış yakalayan Bora Uzer ile yerinizde duramayacağınız performanslar...

Ve Konserler...

Müzik dünyasının önde gelen müzisyenleri her sene olduğu gibi yine Babylon Alaçatı'da aynı sahneyi paylaşmaya hazırlanıyor...

BKM işbirliği ile Türkiye’nin 3 büyük ismi: Ajda Pekkan - 24 Temmuz Cuma, Sezen Aksu - 17 Temmuz Cuma ve Kenan Doğulu - 7 Ağustos Cuma...

Babylon Alaçatı’nın müdavimleri: MFÖ - 4 Temmuz Cumartesi, Duman - 11 Temmuz Cumartesi, Teoman - 15 Ağustos Cumartesi ve bu sezon Babylon Alaçatı’da ilk konserini verecek olan Emre Aydın - 27 Haziran Cumartesi...

Yurtdışından konuklarımız: Natacha Atlas - 1 Ağustos Cumartesi, Nouvelle Vague - 8 Ağustos Cumartesi, Gipsy Kings Tirbute 25 Temmuz Cumartesi ve The Cuban Brothers - 14 Ağustos Cumartesi...

Klasikleşmiş partiler: Oldies But Goldies 26 Haziran / 31 Temmuz / 29 Ağustos , Eski 45likler...

Plajda Mutlu Saatler!

Haftanın yedi günü boyunca hizmet veren Babylon Alaçatı plajı, bir plaj için ihtiyacınız olandan daha fazlasını sizlere sunuyor. Sabahın ilk saatleriyle birlikte, bembeyaz kumlara uzanıp, güneş, deniz ve rüzgarın tadını çıkarırken, otopark, gölgelik, minder/şezlong, soyunma kabinleri, duş ve çocuk oyun alanı servislerinin hepsi sizin daha keyifli bir gün geçirebilmeniz için hizmetinizde! Ayrıca plaj büfesinde birbirinden lezzetli başlangıçlar ve hafif atıştırmalıklardan istediğinizi seçin!

Her gün 17:00 ve 20:00 saatleri arasında plaj barında Happy Hour ve DJ Style-ist ile güneşe bir kaç saatliğine, baharatlı Babylon müzikleri

Ege Mutfağı Başkadır!

Taş fırında sizin için pişirilen tadına doyulmaz çıtır pizzalardan, Alaçatı Balık halinden sabahın erken saatlerinde taze taze alınan günlük balıklara ve kömür ızgarasında pişirlmiş lezzetli et çeşitlerine, özel sızma zeytinyağımızla hazırlanan zeytinyağlı tabaklarından zengin bir şarap listesine tüm damak tadları için keyifli mönüsüyle Babylon Alaçatı'da taze ve sağlıklı yaz yemekler... Öğle yemeklerinde zengin bahçelerde yetiştirilen yerel otlar ve malzemelerle hazırlanmış zengin salataları tadabilir, akşam yemeği sonrası tatlılarımız arasına bu sene eklenen yağ, un ve şeker içermeye pasta ise formunuzu bozmadan tatlı keyfi yaşayabilirsiniz.

Çocuğunuz için endişelenmeyin! Güneşlenmeye devam edin!

Yaz tatilinizi çocuğunuzla daha keyifli geçirmeniz için çok özel çocuk alanı ile çeşitli oyunlar, özel atölyelerinde küçük sanat obje üretmleri ve kendi müzik aletlerini üretebilecekleri projeler...

Dördüncü sezonumuzu da sabırsızlıkla bekleyen herkese şimdiden iyi tatiller!

BABYLON ALAÇATI PROGRAMI

HAZİRAN

26 Haziran Cuma // Oldies But Goldies

27 Haziran Cumartesi // Emre Aydın

TEMMUZ

4 Temmuz Cuma // MFÖ

11 Temmuz Cuma // Duman

15 Temmuz Çarşamba // Bora Uzer

17 Temmuz Cuma // Sezen Aksu

22 Temmuz Çarşamba // Bora Uzer

24 Temmuz Cuma // Ajda Pekkan

25 Temmuz Cumartesi // Gipsy Kings Tribute Night

29 Temmuz Çarşamba // Bora Uzer

31 Temmuz Cuma // Oldies But Goldies

AĞUSTOS

1 Ağustos Cumartesi // Natacha Atlas

5 Ağustos Çarşamba // Bora Uzer

7 Ağustos Cuma // Kenan Doğulu

8 Ağustos Cumartesi // Nouvelle Vague

12 Ağustos Çarşamba // Bora Uzer

14 Ağustos Cuma // Cuban Brothers

15 Ağustos Cumartesi // Teoman

19 Ağustos Çarşamba // Bora Uzer

29 Ağustos Cumartesi // Oldies But Goldies

www.babylon-alacati.com

17 Mayıs 2009 Pazar

Melekler ve Şeytanlar

(Melekler ve Şeytanlar )
Melekler ve Şeytanlar
Gösterim tarihi: 15.Mayıs.2009
Yönetmen: Ron Howard
Oyuncular: Tom Hanks, Ewan McGregor, Ayelet Zurer, Stellan Skarsgard
Dil: İngilizce
Tür: Macera
Fragman: İzlemek için tıklayınız

Da Vinci Şifresi'nden sonra Dan Brown’ın aynı adlı çok satan kitabından uyarlanan Melekler ve Şeytanlar da beyazperdede. Yönetmen koltuğunda ilk filme de imzasını atan ik Oscar ödüllü Ron Howard var.


Konusu
Vatikan, korkunç bir keşif üzerine tarihin en tartışmalı şifresini kıran adam olan Robert Langdon’a başvurur. Langdon araştırmaları sonucunda Illuminati adıyla bilinen ve tarihteki en güçlü organizasyon olan kadim ve gizli kardeşliğin bir kez daha ortaya çıktığına dair kanıtlar bulur. Bu durum, Robert Langdon’ın Illuminati organizasyonunun en büyük düşmanı olan Katolik Kilisesi’nin varlığına yönelik ölümcül bir tehditle karşı karşıya gelmesine sebep olur.

Illuminati’nin geriye sayan, durdurulması neredeyse imkansız bir saatli bombaya benzediğini anlayan Langdon, Roma’nın yolunu tutar. Orada oldukça güzel ve gizemli bir bilimcisi olan İtalyan Vittoria Vetra ile tanışır. İkili bu mücadele için güçlerini birleştirirler.

Mühürlü lahitler, tehlikeli mezarlar, terk edilmiş katedraller ve hatta yeryüzündeki en gizli mahzenin kalbinde geçen sonu gelmez bu macerada Langdon ve Vetra, Vatikan’ın hayatta kalmak için sahip olduğu tek umudu gösteren 400 yıllık Aydınlanma Yolu’nu izleyeceklerdir.

Altın Koza'da 12 film yarışıyor

Adana’da, 8-14 Haziran tarihleri arasında yapılacak “16. Altın Koza Film Festivali Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması”nda yarışacak filmler belli oldu. 31 filmin başvurduğu yarışmada ‘Festival Kurulu’ tarafından belirlenen 12 film, Altın Koza Ödül Heykeline sahip olabilmek için yarışacak.

Altın Koza Film Festivali kapsamında her yıl düzenlenen ve son bir yıl içinde çekilen Türk filmlerinin kabul edildiği ‘Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda yarışacak filmler belli oldu. Festival Kurulu’nun yaptığı, ön değerlendirme sonucu Erden Kıral’ın ‘Vicdan’, Pelin Esmer’in ‘11’e 10 Kala’, Cemal Şan’ın ‘Dilber’in Sekiz Günü’, Ümit Ünal’ın ‘Gölgesizler’, Murat Düzgünoğlu’nun ‘Hayatın Tuzu’, Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan’ın ‘İki Dil Bir Bavul’, Aslı Özge’nin ‘Köprüdekiler’, Atalay Taşdiken’in ‘Momo-Kızkardeşim’, Yeşim Ustaoğlu’nun ‘Pandora’nın Kutusu’, Tayfun Pirselimoğlu’nun ‘Pus’, Semih Kaplanoğlu’nun ‘Süt’, Mahmut Fazıl Coşkun’un ‘Uzak İhtimal’ adlı filmleri Büyük Jüri önüne çıkacak.

Festival Kurulu, Murat Saraçoğlu’nun ‘Deli Deli Olma’, Tolga Örnek’in ‘Devrim Arabaları’ ve Cemal Şan’ın ‘Ali’nin Sekiz Günü’ adlı filmlerinin ise ‘Özel Gösterim Bölümü’nde Festival programına alınmasını önerdi.

Kurul tarafından, Mehmet Bahadır Er’in ‘Kara Köpekler Havlarken’, Selda Çiçek’in ‘İncir Çekirdeği’, Raşit Çelikezer’in ‘Gökten Üç Elma Düştü’, Aydın Bulut’un ‘Başka Semtin Çocukları’, Selim Ezici’nin ‘İki Çizgi’ ve İsmail Necmi’nin ‘Bunu Gerçekten Yapmalı mıyım?’ isimli filmlerine ise ‘İlk Filmler’ başlığıyla özel bir bölüm açılması önerildi.

Festival kapsamında Büyük Jüri En İyi Film Ödülü’ne 250 bin TL, Büyük Jüri Yılmaz Güney Ödülü ile En İyi Yönetmen Ödülü’ne 50 bin TL, En İyi Senaryo Ödülü, En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü ile En İyi Müzik Ödülü’ne 15 bin TL ödül dağıtacak. Festival izleyicilerinin belirleyeceği bir filme ise 50 bin TL, Adana İzleyici Jürisi En İyi Film Ödülü verilecek.

“16. Altın Koza Film Yarışması”nda kapsamında verilecek ödüller 13 Haziran 2009 Cumartesi günü yapılacak Ödül Töreni ile sahiplerini bulacak.

Depeche Mode konseri iptal

Yarın akşam İstanbul'da yapılacak olan Depehce Mode konseri grubun solisti Dave Gahan'ın sağlık sorunları yüzünden iptal edildi.

Atina’da 12 Mayıs akşamı verilmesi gereken Depeche Mode konserinden hemen önce Dave Gahan rahatsızlanıp hastaneye kaldırılmıştı. Konserin başlamasına az bir süre kala konserin başlamasını bekleyen 20 bin Depeche Mode hayranına Gahan’ın rahatsızlandığı sahneden duyuruldu. Ancak Gahan’ın sağlık durumu ile ilgili olarak grup yetkilileri ve organizatörler henüz net bir açıklama yapmadılar. Sadece Gahan’ın kontroller ve tedavi için ABD’ye döneceği açıklandı.

Purple Concerts organizasyonuyla Türkiye’ye gelmesi planlanan Depeche Mode’un, çıktığı Avrupa Turnesinde, vokalist Dave Gahan’ın sağlık problemleri nedeniyle Atina konserinden sonra turnenin Türkiye ayağı da iptal olmuş oldu. Grubun Türkiye’den sonra Bükreş ve Sofya konserlerinin de iptal olabileceği açıklandı.

Konserin başka bir tarihe ertelenmesi durumunda konser için bilet almış olanların isteğe göre biletlerini saklayabilecekler ve ileri bir tarihte olabilecek Depeche Mode konserini bu biletlerle izleyebilecekler.. Eğer Purple Concerts konserin tümüyle iptal edildiğini açıklarsa, bilet bedelleri Biletix'ten geri alınabilecek.

Süperman'in kostümü satışa çıkıyor

Süpermen'in kostümü Avustralya'da açık artırmayla satılacak. Bonhams ve Goodman müzayede şirketinin açıklamasına göre, Amerikalı aktör Christopher Reeves'in giydiği kırmızı-mavi, üzerinde S yazılı kostüm 24 Mayıs'ta Melbourne'da satışa çıkarılacak.

Kostümün 15 bin avroya alıcı bulabileceği tahmin ediliyor. Kostüm, 1983'te çevrilen Süpermen 3 filminde kullanılmıştı. Aktör Reeves, attan düşerek felç olmuş ve 2004 yılında 52 yaşında ölmüştü.

Sait Faik Ödülü Tilmaç'ın

Darüşşafaka Cemiyeti ve Yapı Kredi Yayınları tarafından düzenlenen “45. Sait Faik Hikaye Armağanı”, “Aradım Yaz Dediniz” adlı kitabıyla Feryal Tilmaç'ın oldu.

Yapı Kredi Yayınlarından yapılan açıklamaya göre, Doğan Hızlan başkanlığında toplanan Hilmi Yavuz, Füsun Akatlı, Nursel Duruel, Jale Parla, Murat Gülsoy ve Beşir Özmen'den oluşan jüri, oy birliğiyle bu yılki ödülün Feryal Tilmaç'a verilmesini kararlaştırdı.

Tilmaç'a ödülü, 13 Mayıs Çarşamba günü Yapı Kredi Kültür Merkezi Sermet Çifter Salonu'nda düzenlenen törenle verilecek.

Tüm eserleri Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan Sait Faik Abasıyanık adına düzenlenen “Sait Faik Hikaye Armağanı”, 2003'ten beri Yapı Kredi Yayınları ve Darüşşafaka Cemiyetinin iş birliğiyle veriliyor.

İmkansızlığın filmi Cannes'da

Milyon dolarlık bütçeli filmlerin yarnıştığı Cannes'da bir de Türk öğrencinin filmi yer alıyor. Dünyanın en önemli film festivalleri arasında yer alan ve milyon dolarlık bütçeli filmlerin yarıştığı Cannes Film Festivali'nde bu yıl, bir Türk öğrencinin çektiği “Bir Kaplumbağa ile Tavşanın Hikayesi” adlı kısa film de gösterime sunulacak.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-Tv Bölümü 4. sınıf öğrencisi Abdulbaki Yavuz'un, senaryosunu yazıp, yönettiği kısa metrajlı film, yarın başlayacak olan Cannes Film Festivali'nin “Short Film Corner” bölümünde izlettirilecek.

Film, ayrıca yapımcılar ve kısa film koleksiyoncuları için festival tarafından satışa çıkarılacak. Yavuz, filmde, masallarda anlatılan kaplumbağa ve tavşan arasındaki yarışı kaplumbağanın gözünden hayata uyarlayıp, daha modern şekilde anlatmaya çalıştığını söyledi.

Modern yaşam ile doğal yaşamın meteforik olarak karşılaştırıldığı filminin Cannes haricinde, yurt içi ve yurt dışında birçok festivale kabul edildiğini belirten Yavuz, “Geçen yaz Çanakkale ve İstanbul'da, büyük maddi zorluklarla çekilen filmin en önemli özelliği, imkansızlıkların sadece kamera arkasında kalmasıdır. Filmi izlediğimizde büyük bütçelerle çekilmiş bir film zannediyoruz. Bunun nedeni ise çalışan insanların özverisidir. Filmde emeği geçen Müşfik Kenter, Sait Genay, Emre Şan ve Mert Oktan'a çok teşekkür ediyorum” diye konuştu.

Abdulbaki Yavuz, filmini büyük zorluklar içinde yaklaşık 4 bin TL'lik bir bütçeyle çektiğini, ekonomik krizin henüz öğrenci olması nedeniyle kendisini çok daha fazla etkilediğini ifade ederek, projeleri için destek aradığını kaydetti.

"BİZİM BÜYÜK TALİHSİZLİĞİMİZ" ATÖLYE BÖLÜMÜNDE

Yönetmen Seyfi Teoman'ın son filmi olan “Bizim Büyük Çaresizliğimiz”, 62. Cannes Film Festivali'nin “Atölye” bölümüne seçildi.

Barış Bıçakçı'nın aynı adlı romanından uyarlanan “Bizim Büyük Çaresizliğimiz” adlı filmin senaryosunu, Seyfi Teoman ve Barış Bıçakçı birlikte kaleme aldı.

Çekimlerinin Eylül sonunda başlaması planlanan filmin yapımcılığını Bulut Film adına Yamaç Okur ve Nadir Öperli üstlendi.Projede Almanya'dan UnaFilm (Titus Kreyenberg) ve Hollanda'dan Circe Films (Stienette Bosklopper) ortak yapımcı olarak yer alıyor.

Seyfi Teoman'ın ikinci uzun metrajlı filmi, Cannes Film Festivali'nin resmi bölümlerinden olan, yapım aşamasındaki projelerin katıldığı, ortak yapım platformu Atölye'ye (L'Atelier) katılacak. Film, Atölye bölümüne Türkiye'den katılan ikinci film oldu.

Cannes Film Festivali bünyesinde 2005 yılında uluslararası pazara hitap eden nitelikli yapımları desteklemek amacıyla kurulan Atölye'ye her yıl, dünyanın farklı bölgelerinden 15 proje seçiliyor. Seçilen projelerin yönetmenleri ve yapımcıları Cannes Film Festivali'ne davet edilerek, dünyanın dört bir yanından sinema sanatının ve endüstrisinin farklı alanlarında uzmanlaşmış profesyonellerle tanışmaları, projelerinin gelişimi için yararlı temaslar kurmaları ve toplantılar yapmaları sağlanıyor.

Projeler, yönetmenlerin önceki filmleriyle üzerinde çalıştıkları projenin niteliği ve finans planı göz önünde tutularak seçiliyor. Atölye programı, yönetmene ve yapımcılarına, uluslararası finansmana erişim ve filmlerinin üretim sürecini hızlandırma açısından büyük kolaylık sağlıyor.

Yönetmen Teoman, ilk uzun metrajlı filmi “Tatil Kitabı” ile yurt içinde ve dışında çok sayıda ödül almıştı.

FİLM HAKKINDA

Lise yıllarından beri yakın arkadaş olan, 30'lu yaşların sonundaki iki adamın, Ender ve Çetin'in dostluğunu ele alan filmin konusu özetle şöyle: “Uzun yıllar hayatları farklı yönlere giden 2 yakın arkadaş, Çetin'in yıllar sonra Ankara'ya dönmesiyle çocukluk hayallerini gerçekleştirir ve aynı evde yaşamaya başlar. Tam birlikte yeni bir hayat kurmuşken, yurt dışında yaşayan arkadaşları Fikret, Türkiye'de bir trafik kazası geçirir ve annesiyle babasını kaybeder. Almanya'ya geri dönmesi gereken Fikret, Ender ve Çetin'den, Ankara'da üniversite öğrencisi olan kız kardeşi Nihal'in okulunu bitirene kadar, yani iki yıl boyunca, onlarla kalmasını ister.

Birlikte yaşama hayalleri tam gerçekleşmişken üçüncü birinin eve gelmiş olması ilk başlarda Ender ve Çetin'i rahatsız eder. Ölümlerin travmasını atlatamayan Nihal de onlarla iletişim kurmak istemez, ama zamanla birbirlerine alışırlar. Aralarında ev merkezli üçlü bir yakınlık oluşur; beraber vakit geçirmeye ve bundan hoşlanmaya başlarlar. Bir süre sonra kaçınılmaz olan gerçekleşir; Ender ve Çetin, birbirlerinden habersiz bir şekilde Nihal'e aşık olurlar. Bu ortak aşklarını fark etmeleri, Ender ve Çetin'i birbirinden uzaklaştırmayacak, tersine onların dostluğunda yeni bir sayfa açacaktır.”

13 Ocak 2009 Salı

Haftanin Filimleri

Fim, müzik ve moda bir arada!

Pop-art akımının en önemli temsilcilerinden Fischerspooner akıllardan uzun süre silinmeyecek DJ setiyle 17 Ocak'ta Otto Santral’de sahne alıyor.

Kapıların 23:00’de açılacağı gecenin biletleri Biletix’den temin edilebilir.

Eşsiz bir mekan, mükemmel bir müzik ve yakın dostlar Otto Santral’de bir araya gelecek ve J&B ile bu mekan eşsiz bir parti alanına dönüşecek.

J&B, “Start A Party” sloganı ve eğlencenin sembolü “Disko topu” ile “Sıra dışı bir mekan, güzel bir müzik ve yakın dostları bir araya getirin ve o anı bir partiye dönüştürün” mesajını veriyor. J&B’nin kampanyası Diageo’nun dünya çapında uyguladığı “Alkolü Sorumlulukla Tüketin” sosyal sorumluluk kampanyası doğrultusunda, her uygulamada olduğu gibi belli mesajlar taşıyor. “Bir partiyi lütfen sorumlulukla başlatın ve sorumlulukla bitirin” mesajı kampanyanın tüm iletişim materyallerinde ve ilanlarında yer alıyor.

Fischerspooner hakkında;

Warren Fischer ve Casey Spooner ikilisinden oluşan Fischerspooner; müzik, sanat, dans, moda, film ve kabarenin, alışılmışın ötesinde harmanlandığı bir performans topluluğudur. Bu zorlu kavramsal misyon onları yaratıcılığın sınırlarını zorlamaya iterken, öte yandan çıkardıkları iki başarılı albüm; ‘#1’ ve ‘Odyssey’ listelerde uzun süre yer etmiş electro-pop klasikleri olarak müzik tarihine geçmiştir.

Doksanlı yılların ortalarında, Chicago’da, The School of the Art Institute’da, ortak proje hazırlarken tanışan ikili daha sonra New York’da kendilerini bambaşka işler yaparken buldu. Warren reklam videolarını yönetirken, Casey, Doorika tiyatrosu ile çalışmaya başladı. Bu yıllarda birbirlerinden bağımsız olarak üretmeye devam eden ikili, yeni çağın getirdiği prodüksiyon anlayışını ve sahne performansını yeniden ele alırken birbirleri ile çok iyi örtüşen iki farklı anlayışı ‘Fischerspooner’ adı altında birleştirdi.Özellikle Warren Fischer’ın klasik müzik eğitimi ve kısa süreli rock grubu deneyimi, Casey Spooner’ın performansı ile bir araya gelince, gerçek anlamıyla ‘müzikal kabare’ deneyimi dinleyicilerini beklemeye başladı.


Birkaç ‘white label’ plak çıkardıktan sonra, ilk olarak DJ Hell’in dikkatini çeken Fischerspooner, WMF Berlin ve New York’un ünlü mekânı Pyramid Club’da sergiledikleri performanslarla, hem dinleyicilerin hem de basının ilgi odağı oldu. İngiltere Top 40’a giren ‘Emerge’ ile kendilerini Top Of The Pops’da bulan ikili çok geçmeden masif plak şirketi Capitol Records ile plak anlaşması imzaladı. Avrupa ve A.B.D.’yi turlayarak geçen birkaç senenin ardından ‘Odyssey’ için çalışmalara başlayan Fischerspooner, bu aşamada ünlü prodüktörler Tony Hoffer (Beck, Air) ve Mirwais (Madonna).ile çalıştı. Albümle eş zamanlı ortaya çıkacak sahne şovu işini bizzat yürüten Casey Spooner, kostüm ve tiyatronun, performansla beraber ilerlediği eşsiz bir gösteri hazırladı.
2005 yılında, biletleri tamamen tükenen ilk gösteri, New York’un Canal Room’un tanık olduğu en muhteşem gösterilerden biri oldu.İbiza’dan, Oslo’ya, Tokyo’dan İstanbul’a birçok mekan ve festivalin çoğunlukla ana grubu olarak sahne alan Fischerpooner, bunun yanı sıra birçok tasarımcının projelerine uluslararası platformda destek verdi.

Şu sıralar Shakespeare’in ünlü oyunu Hamlet’i, Fischerspooner şarkı sözleriyle tekrar sahneye koyan Wooster Group ile bizzat sahne alan Casey Spooner, yine Fischerspooner müzikleri ile oynanan bu proje ile Avrupa’yı turluyor. Aynı zamanda üçüncü albümleri için stüdyoya giren ikili, The Killers, The Black Keys ve The Sounds’un ünlü prodüktörü Jeff Saltzman ile çalışıyor.Önümüzdeki aylarda Kitsune etiketi ile çıkacak yeni albüm şimdiden
yoğun talep görüp birçok sipariş almaktadır.

OTTO SANTRAL
Adres: Santral İstanbul, Eski Silahtarağa Elektrik Santrali
Kazım Karabekir Cad. No: 1 Silahtar Mahallesi, Eyüp 34060 İstanbul
Tel: 0212 427 18 89

Bilet fiyati: 35 YTL

9 Ocak 2009 Cuma

Yazarlar için kütüphanelerinin vazgeçilmezi hâlâ KLASİKLER

Kitap fuarını fırsat bilip, okurlarıyla buluşmak için fuara gelen yazarlarımıza teybimizi uzattık ve en özel, en ayrıcalıklı kitaplarını sorduk. Pek çok yazarımız gençlik yıllarında keyifle okunan klasikleri hâlâ elinin altında bulunduruyor.

En unutulamayan klasik, Tolstoy’un Anna Karenina’sı. Mahir Kaynak gibi artık özel bir kitabı olmayan yazarlar da yok değil. Hatta Kaynak, kütüphanesini çocuklarına devredeceğini söylüyor. Belli bir birikimden sonra kitapların sıradanlaştığını ifade ediyor Kaynak. İlber Ortaylı’ya göreyse “başucu kitabı” gibi söylemler anlamsız; ama onun da vazgeçemediği bir kitabı var elbette: Sözlük. Bir araştırmacı olarak sözlüğü elinin altında olmayınca rahat edemediğini söylüyor Ortaylı. Kitap fuarının onur konuğu Doğan Hızlan’ın, en özel kitaplarını pek merak etmemize rağmen kendisi “ne yazık ki bu konuda bir şey söyleyemeyeceğini” ifade etti. Tuna Kiremitçi’nin edebiyat dünyasının değişmez kitapları arasında Selim İleri’nin ‘Her Gece Bodrum’u var. Hasan Öztoprak’ın, ilk baskı şiir kitapları topladığını bu araştırmada öğrendik. Gazeteci yazar Aydın Boysan’ın çocukluğundan beri uzay kitaplarına olan merakını, Ahmet Ümit’in hangi dini kitapları okuduğunu, Kürşat Başar’ın vazgeçemediği şairleri, Ahmet İnam’ın şu aralar hangi “iç” kitabını okuduğunu, Feridun Andaç’ın kitaplarını hangi yayınevlerine göre düzenlediğini merak ediyorsanız buyurun kütüphane gezintimize…

Rasim Özdenören: Sezai Karakoç’un kitapları her an masamdadır
Bazı kaynak kitapları özellikle de sözlükleri her an elimin altında bulunduruyorum. Dostoyevski’nin bütün romanları ve Sezai Karakoç’un, Turgut Uyar’ın, Edip Cansever’in kitapları her zaman masamın üzerindedir. Yolculuğa çıkarken Fransız şair Blaise Cendars’ın kitabını yanıma alırım. Masamın üzerinde 50 tane kitap var böyle özel ayırdığım. Shakespeare’in piyesleri, Platon’un Diyaloglar’ı, Alaattin Özdenören’in kitapları bunlar arasında… Şu anda da Alaattin Özdenören’in “Bir İnsan” kitabını okuyorum.

Sevinç Çokum: Seyahatname’yi yanımdan ayırmam
Evliya Çelebi’nin ‘Seyahatname’si, ansiklopediler, sözlükler her zaman yanımdadır. Behçet Necatigil, Yahya Kemal Beyatlı, Cemal Süreya gibi şairlerin kitapları da bir çeşit kaynağım. Okudukça rahatlıyorum. Romana dönüp bakmıyorum doğrusu. Tomris Uyar ve Selim İleri’nin birkaç kere okuduğum öyküleri var. Şu anda Attila İlhan’ın ‘Zenciler Birbirine Benzemez’, Nihat Genç’in ‘Arkası Karanlık Ağaçlar’ ve ‘İhtiyar Kemancı’ ve Yalçın Küçük’ün ‘Şebeke’ kitaplarını okuyorum.

İlber Ortaylı: Sözlüksüz yapamam
Öyle özelliği olan kitaplarım yok; ama lügatsiz yapamam. Bana göre başucu kitapları yalandır. Dindar bir insansan başucu kitabı Kur’an-ı Kerim ya da İncil’dir. Dinsiz bir adamsan hiçbir kitabın yoktur. Cahil bir adamsan da bir beğendiğini koyarsın başucuna…

Hasan Ali Toptaş: ‘Konuşan Katır’ kitabını hiçbir zaman unutamadım
Edip Cansever’in toplu şiirleri, Adorno’nun, Cioro’nun, Kundera’nın kuramsal ve düşünsel yazılarını içeren kitapları benim için özeldir. Roman olarak dünya klasiklerini her zaman elimin altında bulundururum. İlk okuduğum ve asla unutamadığım kitap; Şehrazat’ın Binbir Gece Masalları’ndan “Konuşan Katır” diye bir kitaptır. Kemalettin Tuğcu, Muazzez Tahsin gençliğimizin ilk yazarları arasında. Şu anda Kundera’nın, Türkçeye yeni çevrilen roman sanatı üzerine yazdığı denemelerinden oluşan ‘Perde’ kitabını okuyorum.

Aydın Boysan: Çocukluğumdan bu yana uzay kitabı okuyorum
Çocukluğumdan bu yana uzaya merakım olduğu için çoğunlukla uzay kitapları okudum. Yüze yakın kitap okudum neredeyse ve sonra bir uzay kitabı ben yazdım. Başucumda her zaman 30 tane kitap vardır, gece gözümü açtıkça okurum. Bir kısmı da arabamdadır. Yollarda da okurum hep. İsim hatırlamam biraz zor; ama hâlâ daha uzay kitapları var elimin altında.

Mahir Kaynak: Artık özel bir kitabım yok
Artık özel bir kitabım yok. Kitaplığım da yok. Çünkü birçok şey birikim haline gelince kitaplar da sıradanlaşıyor. Gençliğimde, beni etkileyen kitaplar, kendimi benzettiğim roman kahramanları yok değildi. İspanyol yazar Unomuno’nun adını hatırlayamadığım bir kahramanını kendime çok benzetirim. Madam Cury’nin hayatını anlatan kitap beni çok etkilemiştir. Şimdi kitaplarımı çocuklarıma devrediyorum. Hayatımda kitap okumanın yeri azaldı. Şu anda ‘Türkler ve Kürtler’ kitabını okuyorum.

Hıfzı Topuz: İletişim kitaplarım çok önemli
Bizim mesleğimiz iletişimcilik. Dolayısıyla kitaplarımın ağırlığı iletişim konularında. Yüzlerce, belki daha da fazla iletişimle ilgili kitabım var. Ayrıca Atatürk’le ilgili çok araştırma yaptığım ve kitap yazdığım için Atatürk kitaplarım epeyce. Osmanlı tarihiyle ilgili kitaplarım da küçümsenecek sayıda değil. Bunlardan sonra Türkçe romanlar geliyor. En geniş yer ayırdığım yazar Nazım Hikmet. Ondan sonra genel kültür kitaplarım var tabii. Sonra ansiklopedilerim… Hangi konunun üzerinde çalışıyorsam o alanın kitapları masamın üzerinde durur her zaman.

Ahmet İnam: Kitaplarla yaşamak doğru bir şey değil
Bütün klasik felsefe eserleri, eski Yunan’dan başlayıp ortaçağa ve yeniçağa Hegel’e kadar olan filozofların kendi metinleri benim başucu kitabım sayılabilir. Bir fikir üzerine yazılmış, ikinci el kaynakları artık okumuyorum. Beni etkileyen pek çok kitap olmuştur; ama ben bir biçimde kitaplardan kurtulmayı öğrendim. O kitaplarla yaşamak çok doğru bir şey değil. Kitapları siz izlemeyeceksiniz, onlar sizi izleyecek. Şu anda “içimin, iç dünyamın” kitabını okuyorum.

Ahmet Ümit: Kur’an, Tevrat ve İncil’i her zaman okurum
Sait Faik’in kitapları, özellikle ‘Semaver’, Yaşar Kemal’in ‘İnce Memed’i, Homerus’un ‘İlyada’sı, Nazım Hikmet’in ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’, Saint Expery’nin ‘Küçük Prens’i, Marks’ın ‘Toplu Eserler’i, Tevrat, İncil ve Kur’an, Mevlana’nın ‘Mesnevi’si vazgeçemediğim kitaplar arasındadır. Polisiye tarzında ise sadece ‘Karamazof Kardeşler’ ile ‘Şuç ve Ceza’yı söyleyebilirim. Öteki polisiyeler beni çok fazla etkilemiyor. Şu anda bir roman üzerinde çalıştığım için Mesnevi’yi ve Şems-i Tebrizi’nin ‘Makalat’ adlı kitabını tekrar okuyorum.

Feridun Andaç: Rus romancıları beni çok etkiledi
Montaigne’den tutun da Faulkner’a, Steinbeck’e kadar pek çok yazarın kitapları benim için özeldir. Steinbeck, benim çocukluk yazarımdır. Bütün kitapları kitaplığımda bulunur. Orada olmaları sanki bana bir güven verir. Bende daha çok iz bırakan, Rus romancılar ve öykücüdürler. Gogol’ün ‘Ölü Canlar’ı, Tolstoy’un ‘Diriliş’i özeldir. Kütüphanemi kategorilere göre ayırırım. Mesela felsefe kitapları ayrıdır, sözlükler ayrı bir yerdedir. Resim, fotoğraf, müzik kitaplarım ayrı bir yerdedir. Ülke edebiyatlarını; Rus, İtalyan, İspanyol… ayırmışımdır. Bir de farklı alanlarda yazdığımız için bazı yayınevlerinin kitaplarını bir arada tutarım. Varlık, Yankı, Dost, Metis, İletişim gibi. Bu titizlik kitaba olan tutkumdan kaynaklanıyor. Şu anda Henry James üzerine yazı yazacağım için onun kitaplarını okuyorum.

Hasan Öztoprak: Rilke’yi çok severim
Bataille’nin kitapları özeldir benim için. Rilke’yi aşırı severim. Hem şiirlerini hem düz yazılarını, elimi attığımda bulabileceğim bir yere koyarım. Türk yazarlarıyla ilgili özel bir seçimim yok. Ama işim gereği onları zaten takip ediyorum. Çoğunlukla son çıkan romanları okumaya çalışıyorum. Şiir her zaman benim için özeldir. Bu nedenle Türk şairlerini de hep bulabileceğim bir yerde tutmak isterim. Yaklaşık bin 500-2 bin adet şiir kitabım var. Birinci baskılarını topluyorum. Önemli şairlerin 200’ün üzerinde birinci baskı kitabı vardır. Felsefe, mitoloji, antropoloji ve tarih, özellikle de İstanbul tarihi üzerine kitaplar alıyorum. Şu anda Ulysses’i okuyorum.

Kürşat Başar: Türk şiirinin ustalarından vazgeçemem
Zamanla kitapların sayısı o kadar artıyor ki, artık kitaplıkta bir şey bulmak imkansız hale geliyor. Bu nedenle özellikle çalışma masamın yanındaki rafları tümüyle kendi özel kitaplarıma, yani sürekli dönüp okunmak istenen kitaplara ve tabii başvuru kitaplarına ayırdım. Benim için unutulmazlar arasında tabii birçok klasik geliyor. Bunlar arasında, Anna Karenina da var, Hüseyin Rahmi ve Halit Ziya da var, Charles Dickens ve Yahya Kemal de var. Faulkner, Woolf, Nabokov, Flaubert, Borges gibi birçok yazarın kitabı ve özellikle Türk şiirinin birçok ustası, her zaman yanıbaşımda duran kitaplar arasında ilk sayacaklarım olur. Şu anda Louis de Bernier’nin “Kanatsız Kuşlar” kitabını ve Joyce Carol Oates’in “Şelale” adlı romanını okuyorum.

Tuna Kiremitçi: ‘Her Gece Bodrum’dan, Anna Karenina’ya…
Nazım Hikmet’in “Memleketimden İnsan Manzaraları”, Tolstoy’un “Anna Karenina”sı, Flaubert’in “Madame Bovary”si, İtalo Calvino’nun “Görünmez Kentleri” ve Selim İleri’nin “Her Gece Bodrum”u edebiyat dünyamın değişmez yapı taşlarıdır. Bir de “döne döne okunan kitaplar” kontenjanından Milan Kundera’nın “Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği”ni, Nabokov’un “Lolita”sını ve Orhan Pamuk’un “Cevdet Bey ve Oğulları”nı ekleyebilirim. Son zamanlarda daha çok şiir kitapları okuyorum. Özellikle çok sevdiğim Pessoa’nın “Denize Övgü”sü ile haşır neşirim. Zen ve tasavvufla ilgili kitapları da ilgiyle izliyorum.

Sadık Yalsızuçanlar:
Heidegger’in ikinci dönem eserleri, İbn Arabi, Risale-i Nur, Derrida, Rilke, Holdelin ve Oğuz Atay bulunuyor. Bunlar daima okuduğum, vazgeçilmez gördüğüm kitaplar. Beni en çok etkileyen üç kitap; Yedinci Sua, Fütuhat ve Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar. Şimdilerde, Cogito’nun Derrida özel sayısı ile Bursevi’nin Mesnevi şerhini okuyorum.

Troya gösterisine davetlisiniz!

Troya, 10 Ocak tarihinde muhteşem gösterisi ile sanatseverler ile bluşacak. Bu görsel şölene çift kişilik davetiye kazanabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey formumuzu doldurmak.

Genel Sanat Yönetmenliğini Mustafa Erdoğan’ın yaptığı Troya, 120 kişiden oluşan dev dansçı kadrosuyla İstanbul Gösteri Merkezinde izleyicisiyle buluşacak. 10 Ocak'taki bu muhteşem şölenin davetlisi olmak için formumuzu dolduran ilk 500. ve 800. kişi olmanız yeterli.

Troya gösterisine çift kişili davetiye kazanmak için tıklayınız!

Program:

Yer : İstanbul Gösteri Merkezi (eski mydonose showland)
Tarih : 10 Ocak 2009

Yarışma Hakkında:


-Davetiyeler formu dolduran ilk 500. ve 800. olan 2 çifte verilecektir.

-Davetiyeler çift kişiliktir.

-Kazanan talihlilerin isimleri 09 Ocak Cuma günü saat 17:00’de ilan edilecek ve e-posta ile bilgilendirileceklerdir.

-Kazanan isimler e-posta ile bilgilendirileceklerdir.

-Yarışmaya bir kişi sadece bir kez katılıp hediye kazanabilir.

-Davetiye kazanmak için doğal olmayan yollar ile form dolduran kullanıcılar yarışmadan diskalifiye edilecektir.

Troya gösterisi hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.

"Vali" çok konuşulacak!

Trafik kazasında hayatını kaybeden Vali Recep Yazıcıoğlu’nun hayatından esinlenen "Vali" adlı filmin İstanbul galası, TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın da katılımıyla yapıldı.

Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’ndaki galaya, TBMM Başkanı Toptan’ın yanı sıra Vali Yazıcıoğlu’nunkardeşi Devlet Bakanı Said Yazıcıoğlu, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı
Abdülkadir Aksu, İstanbul Valisi Muammer Güler, CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin, AA Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Hilmi Bengi ile sanat ve siyaset dünyasından çok sayıda davetli katıldı.

Filmin yönetmeni Çağatay Tosun, askerde olması nedeniyle galaya gelemedi. Gala sonrası gazetecilerin sorularını yanıtlayan TBMM Başkanı Toptan, yeni kuşakların bu tür filmleri görmesi gerektiğini kaydetti.

Toptan, "Abartılı olsa bile alınacak çok ders var. İleriyi görmemiz açısından çok ders var. Bizim birbirimize bağlı olmamız, bu tür senaryoların bir daha yaşanmamasını sağlayacaktır" şeklinde konuştu. İçişleri Bakanı Beşir Atalay da filmi seyirci gözüyle çok etkileyici bulduğunu, hem senaryo, hem yönetim, hem çekim açısından emeği geçenlerin hepsini kutladığını ifade etti.

Türk sinemasının aldığı mesafe açısından filmi önemli gördüğünü kaydeden Atalay, filmin kendisi için bir başka önemi daha bulunduğunu dile getirdi. Bakan Atalay, "Bir yakın dostu bir anlamda konu alması bakımından bizim için o boyutu da önemli. Biz biraz hüzünle seyrediyoruz. Öğrenciliğimiz beraberdi. Yurtta aynı odada kalmıştık. Sonra hayat boyu hiç irtibatımız kesilmemişti" şeklinde konuştu.

Vali Recep Yazıcıoğlu’nun eşi Meryem Yazıcıoğlu ve kızı Necla Yazıcıoğlu Yavi’nin, film gösterimi sonunda gözyaşlarını tutamadıkları görüldü. Necla Yazıcıoğlu Yavi, duygularını "Babamın bu şekilde anılıyor olması harika bir şey. Romanlara, dizilere ve sonunda bir filme konu olmuş bir insandı. Sıra dışı bir insandı, gidişi de sıra dışı oldu" diye konuştu.

İstanbul Valisi Muammer Güler de filmin, Yazıcıoğlu’nu tanıyan insanları etkileyecek bir film olduğunu, senaryosunu etkileyici bulduğunu anlattı. Güler, "Filmin bazı yerleri, örneğin valilik icra ederken ki kısımları abartılı olmakla birlikte, ben filmi etkileyici bulduğumu söyleyebilirim. ’Gerçek hayatta da böyle mi öldü?’ dediler. Hayır. Tabii ki böyle düşünmemek lazım. Ama, roman olarak etkileyici" şeklinde konuştu.

-FİLMİN KONUSU-

Baş rollerini Erdal Beşikçioğlu, Şebnem Dönmez, Uğur Polat ve İsmail Hacıoğlu’nun paylaştığı filmin konusu şöyle: "Denizli Valisi Faruk Yazıcı, bölgesindeki tüm sorunlara farklı yaklaşımı ve iş bitirici tavrıyla var olan pek çok düzeni değiştiren bir yöneticidir. Çocukluk arkadaşı maden mühendisi Ömer Uçar da aynı bölgede MTA’da çalışmaktadır.

Ömer Uçar ve ekibi, bölgedeki uranyum madeni yatağının zenginliğini ispatlayan rapor için çalışırken, yabancı bir şirket de Vali’den aynı bölgeye yatırım yapma izni almaya çalışmaktadır. Hem İstanbul, hem Denizli’de şüpheli
ölümler ve hızlanan diplomasi trafiği, Vali ve ekibini akıl almaz bir maceranın içine sürükler."

Sanatın yıldızları ödüllerini aldı!

Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) İşletme Kulübünün, öğrencilerin oylarıyla belirlediği "Yılın Yıldızları’2008 Ödülleri", törenle sahiplerini buldu.

YTÜ Oditoryumundaki törende konuşan Rektör Prof. Dr. İsmail Yüksek, aklın ve bilimin esas alındığı üniversitelerin içinde bulunduğu topluma bilgi çağını yakalamaları için gerekli anahtarları sağladığını söyledi.

Üniversitelerin, ülkelerin kalkınması ve bireylerin yetişmesinde önemli rol oynadıklarını kaydeden Yüksek, ayrıca, bilimsel araştırma yapmak, ülkenin sorunlarına çözüm üretmek, ülkenin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştirmek ve her alanda örnek olmak gibi görevleri olduğunu ifade etti.

Bugün dağıtılacak ödüllerin, üniversite ile toplumun etkileşiminin güzel bir örneği olduğunu belirten Yüksek, ödüllerin, popüler kültürün gençlik açısından ne ifade ettiğini ve onları nasıl etkilediğini gösteren en prestijli öğrenci organizasyonu olduğunu söyledi.

Yüksek, bu ödüllerin, son günlerde sadece üniversite olaylarıyla gündeme gelen üniversite gençliğinin sanattan spora, iş hayatından basına kadar her alanda ülke gündemine ne kadar hakim olduğunu gösterdiğini ifade etti.

Ülkede yıllardır terör saldırılarında güvenlik güçleri ve vatandaşların hayatını kaybettiğini anımsatan Yüksek, şöyle konuştu: "Aynı şekilde dünyanın birçok yerinde suçsuz insanların, masum çocukların saldırılarda öldüğüne, zulüm gördüğüne ve yuvalarının yıkıldığına tanık oluyoruz. İnsanlığımız ve insanlık değerlerimizin sınandığı zor bir dönemden geçiyoruz. Dilerim bu akşam dağıtılacak yıldızların ışığı dünyanın dört bir yanında zulüm gören insanların geleceğini aydınlatır ve bu aydınlık karanlıklara saklanan tüm kötülükleri, zalimleri ve zulmü ortaya çıkarır, yok eder."

Törende daha sonra, 3 bin YTÜ öğrencisinin katıldığı anketle belirlenen "Yılın Yıldızları Ödülleri" sahiplerine verildi. Sanat alanında ödüle değer görülenler şöyle:

-Yılın En Beğenilen Kültür Sanat Programı: Bir Yudum İnsan
-Yılın En Beğenilen Dizi Filmi: Avrupa Yakası
-Yılın En Beğenilen Türk Filmi: Issız Adam
-Yılın En Beğenilen Kadın Oyuncusu: Binnur Kaya
-Yılın En Beğenilen Erkek Oyuncusu: Şener Şen
-Yılın En Beğenilen Kadın Tiyatro Oyuncusu: Bennu Yıldırımlar
-Yılın En Beğenilen Erkek Tiyatro Oyuncusu: Haldun Dormen
-Yılın En Beğenilen Radyo İstasyonu: Powertürk
-Yılın En Beğenilen Radyo Programı: Matrax-Zeki Kayahan Coşkun
-Yılın En Beğenilen Kadın Şarkıcısı: Funda Arar
-Yılın En Beğenilen Erkek Sanatçısı: Teoman
-Yılın En Beğenilen Müzik Grubu: Pinhani

Türk sineması 2008'de zirve yaptı!

Her geçen yıl Türk sinemasının değeri yükselirken 2008 yılında büyük bir atağa geçen Türk sinema sektörü bu yükelişini devam ettirecek gibi görünüyor!

Gedik Yatırım Araştıma'nın hazırladığı raporda 2008 yılı sonunda dünya sinemalarının yaklaşık 25 milyar dolarlık gişe hasılatı elde etmesi ile Türkiye'nin 200 milyon dolarlık hasılatı ile dünya sinemalarındaki payı % 0.8 olduğu belirtiliyor. Aynı oranın ABD'de %40'a yakın olduğu belirten araştırma çarpıcı rakam ve bilgileri ile Türk sinema sektörünün geleciğine dair beklentileri de sıralamış.

Satış hasılatına; salonlara verilen reklamlar, DVD, VCD, film müziği albümü satışları, televizyona satılan gösterim hakları gibi diğer gelirler de eklenince, Türkiye sinema sektörünün ekonomik büyüklüğü 300 milyon dolar olarak hesaplanmakta. Bu rakama yaklaşık aynı büyüklükteki Televizyon filmleri ve dizileri dahil değil

Mevsimsellik özelliği gözlenen sektörde gelirlerin yüzde 70'i, yılın ilk ve son çeyreğinde elde edilmektedir. Bu nedenle yapımcılar filmlerini genelde bu dönemlerde dağıttırmaktadır. Örneğin Kurtlar Vadisi Irak gösterim için Şubat ayını, AROG ise Kurban Bayramı tatiline denk gelen Aralık ayını tercih etmiştir.

TÜRK SİNEMASI YENİ ZİRVESİNİ 2008'DE YAPTI

Özel televizyonlarda filmlerin gösterilmesiyle 1990lardaTürkiye'de klasik yerli sinema sistemi ortadan kalkmıştır. Ancak 2000'li yıllarla beraber seyirci sayısı yeniden artma trendine girmiştir. Türkiye'de 1999'da 20 milyonu aşan sinema seyircisi sayısı, 2006'da 30 milyonu aşmış ve 2008'de 40 milyon sınırına yaklaşmıştır. Türk sinemasındaki yaşanan bu gelişmede, ana etken televizyon yıldızlarıyla desteklenmiş olan yerli filmlerin gördüğü talep olurken, ekonomik gelişmişliğin artması ve sinema salonlarının fiziki yapılarının değişmesi, hizmet kalitesinin artması ile klasik işlevlerinin haricinde birer kültür, eğlence ve alışveriş merkezine dönüşmesi diğer etkenler olmuştur.

1995-2000 yılları arasında seyirci sayısında ortalama yıllık % 18, gişe gelirlerinde ortalama yıllık % 27 büyüme sağlanırken, 2000-2005 yılları arasında seyirci sayısında ortalama % 7, gişe gelirlerinde ortalama % 12 artış sağlanmıştır. Son 3 yılda ise gişe gelirleri yıllık ortalama dolar bazında % 14 artarak toplamda 200 milyon doları aşarken, seyirci sayısı yıllık ortalama % 19 artarak 38.6 milyona ulaşmıştır.

2008 yılında Türkiye sinemalarında 264 yeni film vizyona girmiştir. Bu filmlerin toplam seyirci sayısı 36.935.780 olurken önceki yıl gösterime giren filmleri izleyen 1.593.176 kişi ile beraber 38.528.956 seyirci toplamına ulaşılmıştır. Bu rakam 2007 yılına göre % 23.7 oranında artışı ifade etmektedir. 2008 yılında toplam hasılat ise 302.5 milyon YTL ile 2007 yılındaki 244.8 milyon YTL'ye göre % 23.6 artış sağlanmıştır.

Ortalama bilet fiyatı ise genel kabulün aksine artmamış, 7.80 TL'den 7.85 TL'ye yükselmiştir. Bunda ana etken ise bilet fiyatlarının tam biletlerde 10 TL'nin üzerinde olmasına karşın Turkcell'in kampanyaları ile haftanın iki günü bir biletin bedavaya gelmesi olmuştur.


TURK İYE SI NEMALARINDA SEYİRCİ RAKAMLARI

Yıl Yerli Film Sayıs ı
Yabancı Film Sayısı
Yerli Film Seyirci Yabancı Film Seyirci Sayısı Sayısı
Toplam Seyirci say ısı
2002
9
159
1,987,574
21,522,477
23,510,051
2003
16
172
5,631,832
18,988,317
24,620,149
2004
18
189
11,108,044
18,594,427
29,702,471
2005
27
194
11,441,856
15,809,133
27,250,989
2006
33
204
17,800,496
17,060,348
34,860,844
2007
42
210
11,851,331
19,276,961
31,128,292
2008
50
264
23,148,009
15,380,947
38,528,956

TÜRK FİLMİ MUCİZESİ YÜZDE 60'A ULAŞTI

1995 yılında toplam seyircinin % 1'inden az oranında pay alabilen Türk Filmleri, 2003 yılı ile atağa geçmiş ve 2003'te % 23, 2004'te % 37 ve 2005'te % 42 paya ulaşmıştır. 2006 yılında ilk kez % 50'yi aşarak % 51'e ulaşan yerli film seyircisinin payı 2007'de % 38'e gerilese de 2008 yılında %60 ile yeni bir rekor kırmıştır. 2008 yılında sinemaya giden 38.5 milyon kişiden 23.1 milyonu yerli filmi tercih etmiştir. Türkiye sinemaları bu rakamlarla dünyada ABD, Hindistan ve G.Kore'nin ardından yerli filmini en çok izleyen 4. ülke konumunu korumuş olmaktadır. Türkiye bu performansıyla Avrupa'da ulusal film piyasası en iyi performans gösteren ülke olmaktadır.

Yerli filmlere olan talep neticesinde son 8 yılda "bir milyon izleyici" sınırını aşan Türk Filmi sayısı ise 31'e ulaşmıştır. 2007 yılında seyircisi 1 milyonu aşan 4 film varken, 2008 yılında 7 film bu barajı geçmiştir. Türkiye sinema tarihinde en çok izlenen filmler listesinin ilk 20 sırasında 17 yerli filmin olması ve "Eşkıya" hariç diğerlerinin 2001 yılı sonrasında gösterime girmiş olması, son yıllarda yaşanan canlılığa dikkat çekmektedir. Öyle ki dünya genelinde 1.8 milyar dolar ile en çok hasılat yapan film ünvanını elinde bulunduran "Titanic" filmi, Türkiye'de ancak 8. sırada bulunmaktadır.

Türkiye'de En Çok İzlenen İlk 20 Film
Sıra Film (Tarihi) Seyirci
1
Recep İvedik (2008)
4,301,641
2
Kurtlar Vadisi-Irak (2006)
4,256,567
3
G.O.R.A (2004)
4,001,071
4
Babam ve Oğlum (2005)
3,837,876
5
A.R.O.G (2008)
3,457,966
6
Vizontele (2001)
3,308,120
7
Vizontele Tuba (2004)
2,894,802
8
Titanik (1998)
2,844,022
9
Hababam Sınıfı Askerde (2005)
2,586,132
10
Eşkiya (1996)
2,571,133
11
Organize İşler (2005)
2,558,069
12
Kahpe Bizans (2000)
2,472,162
13
Muro (2008)
2,165,199
14
Hababam Sınıfı 3.5 (2006)
2,068,165
15
Beyaz Melek (2007)
2,030,444
16
Issız Adam (2008)
2,012,780
17
Kabadayı (2007)
2,002,005
18
Asmalı Konak (2003)
1 ,791,396
19
Yüzüklerin Efendisi: Yüzük Kardeşliğ i (2001)
1,759,705
20
Truva (2004)
1,692,458

Türkiye'de en çok izlenen filmler listesinin zirvesinde son yıllarda yerli filmler yer almaktadır. 2005 yılında en çok izlenen ilk 10 filmin yedisi yerli film iken, 2006'da da aynı oran gerçekleşmiş, 2007'de ise bu rakam 5'e gerilemiştir. 2008 yılında Türk sineması seyirci rekoruyla beraber 10'da 10 yaparak bu alanda da yeni bir rekor kırmıştır. Şubat ayında gösterime giren Recep İvedik entellektüel eleştirilere rağmen 31 hafta gösterimde kalarak 4.3 milyon ile Türkiye tarihinin en fazla izlenen filmi olurken, Aralık ayında gösterime giren AROG bir haftada 2 milyonu aşkın seyirciyi sinemaya çekerek bu alanda rekor kırmıştır. Yıl sonu itibariyle 3.5 milyon seyirciye ulaşan AROG'un 2009 yılındaki performansı ile zirveyi ele geçireceği tahminleri ise yılın sonunda gösterimdeki 4. haftasında filmin seyirci sayısının 190 bine gerilemesi ile bir miktar hayal kırıklığına uğrasa da 5TL'ye indirilen bilet fiyatları ile zirveyi ele geçirmesi beklenebilir.

Listenin 3. sırasındaki Issız Adam ise Çağan Irmak'ın son filmi olup, Babam ve Oğlum'daki gibi her geçen hafta seyirci sayısını artırmıştır. Öyle ki gösterimdeki 8. haftasında olmasına ve daha az sinemada gösterilmesine rağmen yılın son haftasında AROG'u toplamda 283 bin seyirci ile geçmiştir. Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatını anlatan bir kurgu belgesel olan "Mustafa" ile 'Atatürk olmasaydı'yı anlatan "Osmanlı Cumhuriyeti" sezonun tartışmalı filmleri olurken, Gani Müjde'nin filmi 1.4 milyon seyirci ile 5., Can Dündar'ın belgeseli 1.1 milyon seyirci ile 6. olarak yılı tamamladı. Ancak "Mustafa" bu performansı ile Türkiye'nin en fazla izlenen belgeseli olarak bir rekor kırmayı başardı. "120" filmindeki gösterilen destansı mücadelenin etkileyiciliği nedeniyle ticari düşünceden uzaklaşılmış ve çoğu çocuk 1 milyon seyirci 4.86 TL ortalama bilet fiyatı ile film yılın en ucuz biletli filmi olmuştur.

Sıra
Film
İlk Gösterim
Gösterim
Toplam
Tarihi
Haftası
Has ılat YTL
Seyirci
~T
RECEP İVEDİK
22.02.08
31
30,172,270
4,301,641
2
A.R.O.G: BİR YONTMATAŞ FİLMİ*
05.12.08
4
28,583,963
3,457,966
~~3
MURO*
05.12.08
4
17,085,385
2,165,199
~
ISSIZ ADAM*
07.11.08
8
17,568,208
2,012,780
5
OSMANLI CUMHURİYETİ*
21.11.08
6
11,365,044
1,401,420
6
MUSTAFA
29.10.08
10
8,498,535
1,098,687
7
120
15.02.08
37
5,019,833
1,033,917
"8
MASKELİ BEŞLER: KIBRIS
10.01.08
30
6,795,141
960,979
9
ÇILGIN DERSANE KAMPTA
10.01.08
22
6,314,199
899,314
10
O... ÇOCUKLARI
16.05.08
18
5,307,359
713,546
~M
ULAK
25.01.08
34
3,983,320
523,745
~12
SAW V
24.10.08
9
3,888,733
498,966
~13
DARK KNIGHT
25.07.08
17
3,752,996
446,708
~54
3 MAYMUN
24.10.08
10
1,166,633
125,628
"899
NO COUNTRY FOR OLD MAN
07.03.08
29
689,970
78,816
Genel Toplam
302,565,001
38,528,956

2008 yılında Türkiye'nin yurtdışındaki sinema festivallerinden daha fazla ödül aldığı gözlenirken en büyük başarı Cannes Film Festivalinde Nuri Bilge Ceylan'ın en iyi yönetmen ödülünü alması olmuştur. Ödüllü "3 Maymun" filmi Türkiye'de sadece 125 bin kişi tarafından seyredilirken, ancak 54. en çok izlenen film olmuştur. Yurtiçinde ise üç isim öne çıkmıştır. Bunlar Çağan Irmak, Şahan Gökbakar ve Cem Yılmaz'dır.


Türkiye'nin her kesimin ortak yıldızı Çağan Irmak olmuştur. Babam ve Oğlum sonrasında çektiği Ulak 25 Ocak'ta gösterime giren Irmak'ın asıl ses getiren filmi 7 Kasım'da vizyona giren Issız Adam olmuştur. Ulak 523 bin kişi ile 11., Issız Adam 2.0 milyon seyirci ile 4. sırada yılı tamamlamıştır. Cem Yılmaz'ın büyük beklenti yaratan ve sadece üç hafta sinemalarda seyirci sayısını artıran AROG'unun aksine beklentisi düşük olan Şahan Gökbakar'ın Recep İvedik'i yılın diğer bir yıldızıydı ve 31 hafta gösterimde kalarak seyirci rekorunu kırdı.


2008 yılında dünyada en çok izlenen film Batman serisinin son filmi olan "The Dark Knight" olmuştur.


Film ABD'de 531 milyon dolar diğer ülkelerde 464 milyon dolar hasılat elde ederek tümzamanların en yüksek hasılatlı 4. filmi konumuna yükselmiştir. Bu film Türkiye'de 17 hafta gösterimde kaldığı halde 446 bin seyirci tarafından izlenmiş ve yılın en çok izlenen 13. filmi olmuştur. Yılın en çok izlenen yabancı filmi ise 499 bin seyirci ile kendine 12. sırada yer bulan "Testere 5" olmuştur. 2008 yılının En iyi film Oscarı'nı kazanan "İhtiyarlara Yer Yok" filmi ise Türkiye'de 29 hafta gösterimde kalmasına karşın 78 bin seyirci tarafından izlenmiş ve en çok izlenen 89. film olabilmiştir.


MİLLİYET