İnternet ve Bilgisayar Rehberi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İnternet ve Bilgisayar Rehberi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ekim 2008 Cumartesi

.docx dosyaları .doc formatına çevirmek

Microsoft sağolsun, Office 2007 paketi ile beraber yeni dosya formatına geçmişti ve bu yeni formatı eski sürüm Office paketleri maalesef okuyamıyor ve bu dosyaları sadece Office 2007/2008 yazılım paketinin olduğu sistemlerde açabiliyorduk. Açık kaynak kodlu ücretsiz ofis yazılımı OpenOffice, 3.0 sürümünden itibaren .docx formatını okuyabilir hale geldi ve OpenOffice 3.0 final sürümünün çıkmasına çok az zaman kaldı. Şu anda RC2 sürümünde. OpenOffice 3.0 RC2'yi indirmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Sisteminde OpenOffice 3 ve MS Office 2007 kurulu olmayan, ancak bir arkadaşından veya müşterisinden .docx veya .xlsx formatında dosya alan ve bunu .doc veya .xls formatına çevirmek isteyen kullanıcılar için online bir servis var. Zamzar.com adlı site bu işi online ve otomatik olarak yapıyor ancak dönüştürmek istediğiniz dosyayı size e-posta atıyor. Yani hemen indirilebilir olarak sunmuyor. Bu yüzden bu servisi acil ve zor durumda kaldığınızda kullanmanızı öneririz.

7 Ekim 2008 Salı

Bir Fotoğraf Çekerken Dikkat Edilmesi Gereken 10 Altın Kural

İster dijital, isterse kimyasal (analog) fotoğraf makinesi olsun, aslında fotoğrafı çeken cihaz değil, fotoğrafçının kendisidir. Bir fotoğraf, alelacele ve düşünmeden çekilmemelidir. En azından, mümkün olduğunca kafa yorularak çekilmelidir.


Yani bir fotoğrafçı, çerçeveyi önce kafasında çekmeli, varsa senaryosunu oluşturmalı, ışık şartları ve zamanlamasını yapmalı ve ondan sonra deklanşöre basmalıdır.


Bu yazıda, bir fotoğrafı çekerken nelere dikkat edersek, daha iyi fotoğraflar çekebileceğimizi kısaca ve elimden geldiğince, maddeler halinde aktarmaya çalışacağım.


1. Işığa Dikkat Edin


Işık, bir fotoğrafçı için hemen herşeydir. Bu sebeple fotoğrafçılar birbirlerine iyi dilekte bulunurken "ışığınız bol olsun" demektedirler. Tıpkı bir denizcinin diğerine "rastgele" demesi gibi.


Bir fotoğraf, özel olarak aksi istenmiyorsa, yeteri kadar ışık almalıdır. Işığın fazla olması, "patlama" tabir edilen duruma yol açar yani fotoğrafın belli kısımlarında renkler fazla açık olur, hatta o bölgedeki detaylar kaybolur. Eskiler buna "filmi yakmak" derler. Fotoğrafçılık evrensel dilindeki tanımı ise "overexpose" olarak bilinir. Yani fazla pozlama. Bir fotoğraf sadece çok ışık aldığında bozulmaz, az ışık alınca da bozulur. Buna da eksik pozlama anlamında (underexpose) denir. Oysa fotoğrafın en iyi hali, ışığı en güzel almış halidir. Ne çok fazla, ne çok az. Bazen ışığı bilerek azaltıp/artırarak efektler yaratılabilir.


Özetle ışık çok önemli bir konudur. Gündüzün en güneşli saatlerinde fotoğraf çekmek pek doğru değildir örneğin. Zira bazı bölgelerde güneşin oluşturduğu patlamalar, bazı bölgelerde de keskin ve karanlık gölgelerin oluşturduğu eksik pozlamalar oluşacaktır.


İdeal fotoğraflama saatleri, gün ışığı için ikindi suları diyebiliriz ama bu çok genel olur. Bununla birlikte akşam saatlerinde gün batımında çekilen fotoğraflar, ilginç bir ambiyans sunabilir. Yani ışığın seçimi, tamamen fotoğrafçının "ne yapmak istediğine" bağlıdır.



Işığı doğal yollardan azaltamıyorsak, makinenin pozlama süresi ve diyaframı ile oynayarak azaltabiliriz. Bazen güneş ışığı bile doğal yollardan azaltılabilir. Örneğin güneşin bulutların arasına girmesi beklenerek, daha hoş bir ışık ortamı sağlanabilir veya hoş gölgeler/ışıklar oluşturabilecek yansıtıcı veya şemsiyeler kullanabiliriz.


2. Kompozisyonu Sadeleştirin


Bir fotoğrafta kompozisyon yani çerçevelenen kesim, ne kadar az objeden oluşursa, o kadar temiz bir görüntü oluşur ve fotoğraflanan obje, daha öne çıkar. Buna karşılık çerçevedeki yabancı ve gereksiz unsurlar fotoğrafın değerini düşürüp, izleyicinin dikkatini dağıtır.


Bu sebeple, özel olarak istenmiyorsa, kompozisyon, mümkün olan en sade halindeyken çerçevelenmelidir. Günümüz dijital dünyasında bu konuda avantajlıyız. Bir foto editing programı ile, kompozisyonu dilediğimiz gibi sadeleştirebilirz. Ama doğal sadelik, en hoş fotoğrafların çıkmasını sağlar.




3. An’ı (Hareketi) Yakalayın


Eğer hareketli bir obje çekiyorsak, onun en etkileyici, zirvedeki hareketini fotoğraflamak gerekir. Örneğin bir çocuğun topa vurduğu anı düşünün. İşte o anı fotoğraflamak, topu ayaktan çıkarken fotoğraflayabilmek zordur ama en güzel sonucu verir. Bu bazen top oynayan bir çocuk, bazen suya atlayan bir kurbağa, bazen de uçan bir kuşun avına dalışı olabilir. Fakat unutmamak gerekir ki, bu çok iyi bir zamanlama gerektirir.




4. Gerektiğinde, Karede Canlı Bulundurmaya Özen Gösterin


Bir fotoğraf karesi, içinde bir canlı ve özellikle insan varsa, daha etkili olmaktadır zira o canlı/insan, o fotoğrafın konusunu oluşturmaktadır. Örneğin bir gün batımını düşünelim. Gün batımında harika bir kızıllık, bir kayaların üzerinden denizi gören bir mekan, hoş bir ağaç var ve bunu fotoğrafladınız. Gerçekten etkileyici olur ama bu fotoğrafı çok daha etkileyici kılmak isterseniz, o gün batımında yalnız başına bir adamın uzaklara bakışı veya el ele tutuşmuş iki sevgilinin birbirlerine yaslanmasını fotoğraflamalısınız. Böylece, harika bir silüet elde etmiş olursunuz.


Bir fotoğrafı olduğundan daha güzel hale getiren objeler genelde insanlar ve şirin canlılardır. Örneğin yavru bir kedi veya köpek, büyük bir kedi veya köpekten daha etkili sonuç vermektedir. Keza şirinlik, iticilikten daha fazla "atmosfer" katar fotoğrafa.


Eğer insan objesi konusunda sorun yoksa, en güzel sonuçları almak için çocuklar veya kadınlar kullanılabilir. Gün batımında ufka bakan bir erkek mi, yoksa saçları uçuşan bir kadın mı o fotoğrafı daha güzel yapar?


5. Objeleri Çerçeveye Yerleştirin


Bir karede objeler, merkeze yerleştirilmezse, genelde daha etkili sonuçlar alınır. Bir açıklaması yok ama bu durum böyle nedense. Çoğu kez merkeze yerleştirilen bir küçük obje, kenarlara yerleştirilmiş bir objeden daha banal durur.


Fotoğrafçılıkta "altın noktalar" denen bir kavram vardır. Buna göre vizörden gördüğünüz bir çerçeveyi baz alalım. Bu çerçeveyi yatayda ve dikeyde üç parçaya bölecek şekilde, aşağıdaki gibi tanımlayalım.



Yukarıdaki tabloda elipslerle belirtilen alanlar, altın noktalar olarak bilinir. Objeyi bu noktalardan bir tanesine denk gelecek şekilde konumlandırmak ve öyle çerçevelemek daha hoş bir kare sunar. Eğer objemiz biraz uzunsa, bunu elipsler arasında bir doğru gibi kullanmak da, çok hoş sonuç verebilir. Eğer bir obje çok kıyıda kalmışsa, hoş görüntü olmaz, benzer şekilde tam ortalanmış görüntü de pek hoş durmamaktadır. Eğer obje bir yöne hareketliyse, onu, "önü açık" şekilde fotoğraflamak daha doğrudur. Örneğin sağa doğru giden bir gemiyi, soldaki elipslerden birisine yerleştirmek ve önünde açık bir alan bırakmak, fotoğrafa boyut katar.




6. Objeye (Gerektiği Kadar) Yaklaşın


Bir fotoğrafı çekerken, ona mümkün olduğu kadar yaklaşmak gerekir. Bunu bazen zoom ile, bazen de fiziksel olarak yaklaşmak suretiyle yapabiliriz. Yaklaşmaktaki amaç, objeyi mümkün olduğunca öne çıkararak, onun detaylarını sunmak olmalıdır. Tabi bunu yaparken, objenin dibine girip, kompozisyonu bozmadan yapmak da çok önemlidir.



7. Açı Belirleyin


Fotoğrafları genelde "gözümüzün gördüğü" açıyla çekmek daha doğrudur ama bazen çok ilginç fotoğrafları, değişik açılarla çekmek, çok sempatik sonuçlar yaratabilir. Örneğin burnunu objektife uzatmış bir köpek veya kafasından aşağıya doğru çekilen bir insan gibi… Bu tip açılandırmalarda, biraz dikkatli olmak gerekir. Açı yakalamak adına, fotoğrafın havasını mahvetmemek, sempatikliği yoketmemek, anlaşılabilirliği bozmamak gerekir.


8. Ön ve Arka Fonları Doğru Seçin


Fotoğraftaki objeye ön veya arka fon sağlamak, o fotoğrafa derinlik katar. Genellikle arka fonu değiştirme şansımız olmaz ama ön tarafa birşeyler katabilme şansımız olur (bulunduğumuz noktayı değiştirerek). Bu da fotoğrafa bir derinlik katacaktır. Örneğin dalların arasından çekilen bir binayı düşünün. Önde sağ ve solda yada yukarı ve aşağıda yer alan ve varlığı çok öne çıkmayan dallar, asıl objeye bir yönlendirme yapacak, fotoğrafa üç boyutlu bir hava katacaktır.



9. Gerektiğinde Flaş Kullanın


Flaş, her zaman gece veya düşük ışıkta kullanılmaz. Bazen güneşin çok yoğun olduğu zamanlarda da flaş kullanmak iyi sonuç verebilir. Buna dolgu flaşı denir ve amacı kareyi aydınlatmaktan ziyade, az bir ışık etkisiyle, gereksiz gölgeleri yoketmektir.


Dolgu flaşı kullanmak gerçekten çok zor bir konudur. Öyle "patlatayım flaşı" demekle olmaz. Bunun için pozlama ayarlarının doğru yapılması gerekir aksi takdirde, zaten çok aydınlık olan görüntü, bu sefer bembeyaz çıkabilir ve fotoğraf bazen "overexpose" olabilir. Unutmamak gerekir ki, dolgu flaşının anlamı, gölgeleri aydınlatıp, oradan da detay almak ve yüksek ışıktaki kontrast fazlasını düşürmektir.



Farklı flaş teknikleri de vardır. Mesela uzun pozlamada geç çakılan flaş, geceleri arka planda çok güzel bir manzara sağlayabilir. Bunlar, deneme yanılma yöntemleri ile geliştirilecek konulardır.


10. Düşünerek Fotoğraf Çekin


Bu, belki de diğer tüm maddelerin toplamı olan bir konu. Fotoğrafçı, iyi bir fotoğraf çekmek istiyorsa, önce gözleriyle çekmelidir o kareyi. Ki kimyasal fotoğrafçılıktaki "film maliyeti", bu konuda yeterli baskıyı sağlayan bir unsurdu belki de.


Oysa günümüz dijital dünyasında sabit maliyetten sonrasının sıfırlanması, yani çektiğiniz her karenin bir maliyeti olmaması, kullanıcıyı çoğu zaman "amaaan, çekeyim gitsin, beğenmezsem bir daha çekerim" kolaylığına itmektedir. Bu hem çekilen fotoğraf öncesi şartların sağlanamaması, hem de tek atışta doğru fotoğrafı çekememe handikapını beraberinde getirmektedir.


Oysa düşünerek çekilen pozlar hem fotoğrafçılık birikimini artırır, hem bu çekimlerin deneysel yorumlarını yapmayı sağlar, hem de zaman ve enerji maliyetlerini düşürür. Kullanıcıların fotoğrafçılığı "rastgele çekim" havasında değil de, "düşünerek çekim" havasında yapması, onlara çok şey katacaktır…


Işığınız bol olsun !


KAYNAK:PCLABS

Blog nedir? Blog ne işe yarar?

Blogger

Blog'ları, internet erişimi olan herkesin ulaşabileceği kişisel günlükler olarak düşünebiliriz. Eskiden "Weblog" olan Web Günlükleri, "we"si düşerek "blog" adını almıştır. Blog'larda genellikle insanların genel olaylar hakkında düşünceleri, yaşadıkları olaylar yazılır, yani bir tür günlüktür. Fakat sadece düşünceler veya günlük hayatınız olmak zorunda değil. İsterseniz http://hatipogluhaber.blogspot.com gibi haberler aktarabilirsiniz, ister http://technotrend.blogspot.com gibi teknoloji blog'u tutabilirsiniz, veya mtlda.com ve iyiinsan.net gibi yaşadığınız olaylar ve kısa düşüncelerinizi aktarabilirsiniz. (Bilmiyorsanız diye söyleyelim, /. (Slash-Dot) ve Engadget.com gibi sayfalar da birer blog'dur.)

Burada, Blogger kullanarak nasıl basit bir blog açacağınızı anlatacağız. Bu sistemi kullanmak için ne bir alan adına, ne de ayrı bir hosting'e ihtiyacınız var. Aynı Geocities gibi size isim.blogspot.com şeklinde bir adres veriyor. Üstelik özellikleri de azımsanacak gibi değil.

Adım 1:

Blogger.com 'a girin. "Create Your Blog Now" linkine basın.

Adım 2:

Gerekli bilgileri doldurun.

Adım 3:

Burada blog'unuzun başlığını ve adresini belirleyeceksiniz. Eğer hazırda alınmış bir web alanınız varsa -benim gibi- FTP seçeneğini kullanarak kendi alanınızdan da yayın yapabilirsiniz. Bunun için "Advanced Setup"ı seçmeniz gerekiyor. Fakat biz Blogspot'tan bir isim alarak devam edeceğiz.

Adım 4:

Bu aşamada sayfanın stilini seçeceksiniz. Burada tüm stiller gösterilmiyor, herhangi birini seçip devam edin. Daha sonra ayarlarınızdan değiştirebilir veya başka kaynaklardan bulduğunuz stilleri uygulayabilir, hatta CSS bilginiz varsa kendi stillerinizi bile yaratabilirsiniz.

Adım 5:

Ve mutlu son! Blog'unuz yaratıldı; artık mesaj yazmaya başlayabilirsiniz!

Sıra geldi mesaj yazmaya…

Aslında mesaj yazmak çok kolay. Mesaj yazma bölümünde WYSIWYG bir editör var ve kullanmak için hiçbir bilgiye ihtiyaç duymuyor.

Ayrıca HTML düzenleyicisi de var. Biraz HTML bilginiz varsa daha güzel mesajlar hazırlayabiliyorsunuz. (Örneğin, link verdiğinizde yeni bir sayfada açılması için link taglerinin arasına target="_blank" ekleyebilirsiniz.)

Yazdığınız mesajın nasıl görüneceğine bakmak isterseniz "Preview" linkine basmanız yeterli.

Daha sonra yapmamız gereken tek şey "Publish Post" düğmesine basmak. Blog'umuz hazır!


Word Press

Yukarıda önce Blogger'la basit bir blogun nasıl oluşturacağını anlattık. Basit diyorum çünkü Blogger'ın eklentilerle arası çok iyi değil. Temasının tek bir sayfadan oluşması, web programcılarının çoğunun bildiği ve bilinmese bile rahatça kaynak bulunabilecek PHP kodları yerine karışık "Blogger Code"ları kullanması ve benzeri nedenlerden dolayı Blogger üzerinde pek fazla oynama şansınız olmuyor.

Fakat, öte yandan, "Code is Poetry –Kod Şiirdir" sloganına sahip olan WordPress , gerek eklentileri, gerek temaları, gerekse modifiye edilebilirliğiyle mükemmel bir blogging yazılımı.

Normalde WordPress kullanabilmeniz için PHP ve MySQL destekleyen bir hosting hizmetine sahip olmanız lazım. Bedava olan (Geocities gibi) servislerin de çoğu maliyeti açısından bu teknolojileri desteklemiyor. Ne var ki, bazı bilgiler biraz araştırmayla rahatça bulunabiliyor. Lycos Tripod ve worldfreeweb.com bunlardan ikisi. Hem PHP, hem de MySQL destekliyorlar, 50+10MB (WorldFreeWeb 1000MB) alan veriyor. FTP de cabası. Yani WordPress'i kurmamız için gerekli her şeyi sunuyor.

Bunun işlemi Blogger'dan -doğal olarak- biraz daha karışık. O yüzden kolay adımları birkaç cümle ile geçiştirip zor adımlarda resimli açıklamalarlar karşılaşacaksınız.

Malzemeler:

1. wordpress.org'dan indirilmiş WordPress 1.5.2 yazılımı.
2. İnternet bağlantısı; tercihen genişbant.
3. FTP programı (Firefox eklentisi olarak kullanılabilen bir istemci var; update.mozilla.org'dan araştırıbilirsiniz.)

Aşamalar:

1. http://www.tripod.lycos.co.uk/signup/ adresine girip kayıt olun. Yanında * bulunan alanları doldurmanız zorunludur. (Adrese anlamsız bir şeyler yazabilirsiniz, nasıl olsa Türkiye'deki adreslerin geçerliliğini kontrol edemiyorlar.)

2. Vereceğiniz e-posta adresi erişilebilir olsun. Oraya gelen onaylama linkini açmak zorundasınız. Gelen linki açtıktan sonra (aşağıdaki resimde görüldüğü üzere) siteniz için bir "isim" ve bir "FTP şifresi" yaratmak zorundasınız.

3. Bir sonraki aşamada "Lycos Web Hosting" ile "Tripod"un karşılaştırması var. Fakat bizim amacımız para vermeden bu işi halletmek; yani "Start using my Tripod account now" seçeneğine tıklamak. Tıklıyoruz. Ondan sonra gelen onaylama ekranında şifre ve kullanıcı adımızı doldurup "Sign In"e tıklıyoruz.

4. Karşımıza "My Account" sayfası geliyor. Eğer gelmezse sol taraftaki menüden de seçebilirsiniz. Burada en alta inip "PHP4U"ya tıklayın.

5. Altta açıklamalar var. PHP ve MySQL ile ilgili küçük bilgiler veriyor. "Activate PHP4U Now" düğmesine tıklayıp geçiyoruz.

6. Açılan sayfada database bilgileriniz yer alıyor. Bunları not edin, ihtiyacınız olacak!

7. FTP programımızı açın. Bilgileri şu şekilde girin;

FTP Adresi: ftp.members.lycos.co.uk
Kull. Adı: 2. Aşamada yarattığınız site adınız
Şifre: 2. Aşamada yarattığınız FTP Şifresi

8. wordpress.org'dan indirdiğiniz .zip dosyasını açın ve içindekileri upload edin. Öncesinde karşı taraftaki index.html dosyasını silmeyi unutmayın!

9. Dosyalarınızı gönderdikten sonra "members.lycos.co.uk/siteadı" adresine girin. "There doesn't seem to be a wp-config.php file. I need this before we can get started. Need more help? We got it. You can create a wp-config.php file through a web interface , but this doesn't work for all server setups. The safest way is to manually create the file." diye bir hatayla karşılaşacaksınız. "create a wp-config.php file through a web interface" linkine basın.

10. Burada aşağıdaki sayfayı göreceksiniz. Sizden istenenleri 3. resimde bulabilirsiniz.

Database name -> 3. Resimdeki Name

Database username -> 3. Resimdeki Username

Database password -> Boş

Database host -> localhost

Table prefix (if you want to run more than one WordPress in a single database) -> Tercihen "wp_".

11. Eğer aşağıdaki resimdeki sayfaya geldiyseniz, sorun yok demektir; bir sonraki aşamaya geçebilirsiniz. Eğer herhangi bir hata çıkarsa en alttaki linkten forumlara girip sorununuzu yazabilirsiniz.

12. Karşınıza çıkan sayfada gözünüze sokulmak üzere büyük punto'yla yazılmış "First Step >>" linkine tıklayın. Bir sonraki aşamada Weblog Title ve Your E-Mail bölümlerini doldurun. "Continue to Second Step >>" düğmesine basın.

13. Karşınıza "Warning:" ile başlayan bir sürü hata çıkacak. KORKMAYIN! Bunlar, Lycos'un PHP'deki mail özelliğini kapatmasından dolayı alınan hatalar. Kısacası, WordPress'in e-posta ile ilgili hiçbir özelliğini kullanamayacağınız anlamına geliyor. Maalesef "bedava" kelimesi böyle servislerde "fedakarlık" kelimesini de yanında sürüklüyor. Eğer aşağıya doğru inerseniz "Finished!" ibaresini göreceksiniz.

Buradaki şifre rastgele yaratılmış bir şifredir, bunu daha sonra değiştirmeniz tavsiye edilir. Yine de bunu kağıt-kalem kullanarak not alın, çünkü bu şifre maalesef �yukarıdaki hataların belirttiği üzere- size e-posta olarak gönderilemiyor.

members.lycos.co.uk/siteadi/wp-admin adresine girip kullanıcı-adı şifrenizi girdikten sonra yazılarınızı, sayfalarınızı, eklentilerinizi ve temalarınızı yönetebilirsiniz. Ama öncelikle Users bölümüne girip "New Password" bölümünde kendinize yeni bir şifre yaratın.

Temel işlemi tamamladık! Şimdi yazı yazma özelliklerini inceleyelim.

Yazı yazmak oldukça kolay. Yukarıdaki sekmelerden "Write"ı seçiyorsunuz. Size basit bir yazı yazma bölümü sunuyor. Standart HTML kullanabiliyorsunuz; hiçbir sınırlama yok.

"Gelişmiş Düzenleme Modu"nda trackback'leri göndereceğiniz adresleri yazabilir, yazarı değiştirebilir, tarihi düzenleyebilir ve mesajınızın önizlemesini görüntüleyebilirsiniz.

Yazınızı yayınlamak için geriye kalan tek şey "Publish" düğmesine basmak. Yazınız anında yayınlanacaktır.

Not: Firefox'ta kullanırken bazı takılmalarla karşılaştım. Safari'de bunlar olmuyor, IE'de ise olup olmadığını bilmiyorum fakat eğer siz de karşılaşırsanız diye sorun ve çözüm yollarını yazıyorum.

1. Gelişmiş Mod'a geçtiğimde yan yana 5-6 tane frame'de reklamlar açılıyor. - Adres çubuğuna tıklayıp "Enter" tuşuna basın. Gereken sayfaya yönlendirileceksiniz.

2. "Publish"e bastığımda reklamlar çıkıyor, sonra da bembeyaz bir sayfayla karşılaşıyorum. - Direkt anasayfaya girip bakın, yazınızın yayınlandığını göreceksiniz.

Nasıl yazı yazacağımızı ve düzenleyeceğimizi anladığımıza göre, daha gelişmiş özelliklere geçebiliriz.


WordPress'de Temalar

Temalar ile ilgili söylenebilecek çok şey yok… Tek yapmanız gereken onları bulup uygulamak!.. :)

Eğer güzel bir kod düzenleyiciniz varsa (Dreamweaver, Notepad+ veya BBEdit gibi), temalardaki değişik bölümleri Türkçe'ye de çevirebilirsiniz. Ama bunu yaparken PHP kodlarını modifiye edeceğinizden, ekstra dikkatli olun. Hatta temel HTML bilginiz yoksa hiç bulaşmayın bile! Ayrıca Style Master gibi bir CSS düzenleyicisine sahipseniz temanızın renkleri veya davranışları (link hover gibi özellikler) ile de oynayabilirsiniz…

Bunlar genel uyarılar, veya temalarla yapabilecekleriniz. Fakat bunları yapmak için önce güzel bir tema bulmak isteyeceksinizdir. Bunun için değişik kaynaklar var, WordPress'in geliştiricilerinden Alex King'in yaptığı Theme Browser sayesinde birçok temayı anında görüp indirebileceksiniz.

Eklentiler (Plugins):

Eklentiler, WordPress'de iki (aslında üç) şekilde olabilir.

1. Yükle-Çalıştır eklentiler
2. Kod modifikasyonu gerektiren eklentiler
3. Bu ikisinin birleşimi olan eklentiler

1. Yükle-Çalıştır Eklentiler

Bu eklentileri kullanmak oldukça basittir. "wordpress dizininiz/wp-content/plugins" şeklinde dosyaya, eklentinin yönergelerini de okuduktan sonra, birkaç dosyayı ekleyip admin panelinize girmeniz (wordpress dizininiz/wp-admin) ve Plugins bölümünde görünecek olan eklentinin yanındaki "Activate" tuşuna basmanız yeterli. Yedek almaya gerek yoktur, zira bir hasar durumunda Admin panelinin Plugins bölümünde zarar veren eklentinin yanındaki "Deactivate" tuşuna basmak o eklentiyi ve verdiği zararı ortadan kaldıracaktır.

Birkaç örnek;

WordPress Database Backup: WordPress yazılarınız da dahil olmak üzere birçok veriyi veritabanları üzerinde sakladığından, kesinlikle yüklenmesi gereken bir eklenti. Bu eklentiyi etkinleştirdiğiniz "Manage" bölümündeki "Backup" menüsünü kullanarak kolay yoldan yedek alabilirsiniz.

Tiger Style Administration: Admin panelinizin görünümünü Mac OS X Tiger'ın arabirimine benzeten bir eklentidir. Admin panelini hem kolaylaştırıyor, hem de çok şık bir görünüm veriyor.

SpotPress: Yine Tiger Style Administration gibi bir eklenti. Bu her ne kadar hoş bir görünüm verse de, layout'u değiştirmiyor. Yine Mac OS X Tiger'ın özelliklerinden olan Spotlight'tan esinlenilmiş bir görünüm…

2. Hack'ler (Kod modifikasyonu gerektirenler)

Bunları uygulaması, eğer yönergeleri izlerseniz, genelde basittir. Fakat en ufak bir hatada tüm emekleriniz boşa gidebilir, ve siteye baştan başlamak zorunda kalabilirsiniz! O yüzden, daha önce de söylediğim gibi, temel HTML bilginiz yoksa hiç bulaşmayın. Hatta temel HTML bilgisi bile burada yetmeyebilir, çünkü bazen bazen varsayılan kodları da değiştirmeniz gerekiyor veya daha önce başka bir eklenti kurduysanız ikisinin uyum içinde çalışması için bazı bölümlerle oynamak zorunda kalabiliyorsunuz.

Hack'ler aslında aranıp bulunabilecek şeyler değiller. WordPress 1.2'de bu kadar gelişmiş bir eklenti desteği yoktu ve her şey mecburen hack'lerle yapılıyordu. WordPress 1.5'de gelişmiş eklenti desteği sunulmasına rağmen bazı kod yazarları ya imkansızlıktan ya da üşengeçlikten eklentilerini 1. maddedeki gibi yükle-çalıştır olarak değil de bu şekilde sunuyorlar.

Bu şekilde eklentiler kurarken modifikasyon yapacağınız tüm dosyaların yedeklerini alın!

3. Ortaya Karışık :)

Bunlar genelde arama, anket vb. eklentiler olarak karşımıza çıkıyorlar. Bunlarda Hack'ler gibi kodla uğraşmak gerekse de, işin çoğunu yükle-çalıştır eklenti dosyası hallettiği için hack'ler kadar kurcalama gerektirmiyor. Yine de bir risk var. Hack'ler gibi bunlarda da yönergeler neyi nereye koymanız gerektiğini söyleyecektir. Yönergeleri harfi harfine izleyip gerekli adımları dikkatle uygularsanız bir sorun çıkması ihtimali düşüktür, fakat yine de fazla yedek göz çıkarmaz!

Falbum: Gerçekten ilginç bir eklenti. Flickr'a yüklediğiniz resimlerden bir albüm oluşturuyor. Bu adreste bir örneğini görebilirsiniz.

(Bu eklentiyi kullanmak için normalde bir kod modifikasyonu gerekmiyor fakat varsayılandan başka bir tema kullanıyorsanız bayağı uğraşmak zorunda kalabilirsiniz.)

WordPress 1.5 Poll: Güzel bir Anket eklentisi. Eğer Türkçe'ye çevirmeyecekseniz düzenlenecek çok fazla dosya yok. PS: Bu sitede birçok eklenti var, ama ben anketten başka hiçbirini denemedim.

Vesaire vesaire… Aslında bu konuda da söylenebilecek çok şey yok. Tek yapmanız gereken mümkün olduğunca hack'lerden uzak durmaya çalışmak, çünkü bir web sayfasında en son isteyeceğiniz şey kirli bir koddur.

Sizi eklenti araştırma zahmetinden kurtarmak için birkaç link verebilirim;

Bunlarda büyük ihtimalle ihtiyacınıza yarayacak birçok eklenti bulabilirseniz. Bulamazsanız "Google sizinle olsun!"

KAYNAK:PCLABS

LCD Monitör Satın Alma Rehberi

LCD Alırken Neye Dikkat Etmeli

  • Ekranın oranı; misal 4:3 gibi. Oyun ve filmler için dikkat etmeniz gerekebilir. Ölçeklenme problemleri olabiliyor.
  • Ekranın native-doğal çözünürlüğü: 17 ve 19 inçler için(Eizo gibi birkaç istisna 19 inç dışında) bu çözünürlük 1280×1024. Daha büyük LCD panellerde ise 1600×1200. Elbette oyun oynarken kartınız elvermediği için 1024×768'e dönerseniz enterpolasyon söz konusu. Bazı ekranlar da ekstra filtreler var, rahatsız etmiyor ama çoğunda da yok. Dikkat.
  • Ekranın sinyal dönüştürücüsü (inverter) kaç bitlik? Bu renk tayfının ne kadarını sunabildiğini sınırlayan bir etken! Grafikerler için çıkartılan ekranlarda (Eizo gibi) tepki süresi kötü oluyor ama bu parçaya önem veriyorlar. Inverter maliyette büyük etken olduğundan firmalar kesinti yapıyor. 16.2 milyon yerine 16.7 milyon renge bakınız(önemli ise). Renk bahsinde detayı işleniyor, bkz.
  • Garanti kaç yıl? Yerinde garanti var mı?
  • Beğenmezsem iade ? (web'den alacaksanız iade şansınız var)
  • Ölü-bozuk piksel garantisi var mı? O kadar para veriyoruz yazık olur. 1 kötü piksel bile acayip sinir bozucu olacaktır.
  • OSD yani ekran menüsü var mı yok mu? Linux kullanıyorsanız parlaklığı yazılımla kontrol eden bir monitör sizin için kabus olacaktır!
  • Griden-Griye tepki süresi. Bu tepki süresi mevzuları için testlere bkz. Üreticiler aynı paneli kullansalar da pazarlama stratejilerine göre ekranın ortalama tepki süresini değil de en düşük değerini yazabiliyorlar. Xbitlabs-THG-Anand gibi sitelerdeki tepki süresi grafiklerine bakmanız yeterli.
  • Görmeden asla ALMAYIN! Vatan, Teknosa, Bimeks gibi "sergi" alanları + gerekirse distribütörlerin kapısını aşındırın.
  • Ne kadar ısınıyorlar el ile kontrol edin.
  • Ölü piksel için "parmak ile oğuşturma" işe yaramaz.
  • DVI çıkışı tercih edin! Analog çıkış ile yetinmeyin. Farkı görünce siz de DVIci olacaksınız. 17 inç ekranlar için Analog DVI'dan ne kadar farklıdır sorusunun cevabı pek net değil, fark göremeyenler de var, gördüğünü iddia edenler de. Bütçeniz düşükse 17 inç ekranlarda analog tercih edilebilir. Son günlerde analog sinyal prosesi oldukça geliştiğinden bazı modellerde ancak profesyonel kullanıcılar aradaki farkı "farkedebiliyor".
  • Her kullanıcının gözü ve hassasiyeti farklıdır, unutmayın. Her zaman kendiniz son testi yapın. Yorumlara dikkat edin.
  • Yansıma önleyici kaplama: Silerken dikkat edin, alırken de. Renkleri ve görüntüyü olumlu-olumsuz yönde etkileyebilir.
  • Arka panel ışığı üniform (her yerde eşit) dağılıyor mu?
  • Tepki süresi: Üretici 20'lik panele 16 diyebilir. Bu o panelin inebildiği minimum değerdir ama sürekli bu hızda çalıştığı söylenemez. 30ms'yi de bulabilir tepki süresi. Bunu iyi anlamak için tepki süresi kavramını ve nasıl ölçüldüğünü vesaireyi de bilmek lazım, vakit olursa wiki'de bir LCD rehberi yazmaya çalışabiliriz. Güzel bir örnek şu testteki ilk grafik: http://graphics.tomshardware.com/display/20050215/lcd-04.html

Örneğin Hyundai'nin modeli 8ms'yi bulmuyor bile(Gerçi görüntüyü bozma pahasına testin sonunda o değeri yakalamışlar). Eğriye bakarsanız 25ms'nin bile üstüne çıktığı oluyor. Ama elbette 16ms bir panelden iyi her halükarda.

Bir LCD Ekran Gördüğünüzde Nelere Bakmalı?

  • Ghosting var mı?: Oyunlarda-hızlı filmlerde önemli. Ekranda ikinci bir "eko" görüyorsanız ghosting vardır ve piksellerin açılıp kapanma hızları oyun için yeterli değil demektir. Unreal, Halo gibi oyunlarla testi etmeli.
  • Blur : görüntüde bulanıklıklar..
  • Screen Door etkisi: Ekrana baktığınızda LCD'yi oluşturan piksellerin arasındaki kısımları-duvarları görüyorsanız buna denir. Kare kare pikselleri saymanız takdir edilir ki hoş olmaz. Projektor cihazları için de geçerli. Ekrana çok yakından bakınca görmek değil de normal çalışma-izleme uzaklıklarında görülüp-görülmediği önemli. Özellikle 19" monitörlerde buna daha sık rastlarsınız.
  • Renk tutarlılığı. Bunu THG-Anand gibi sitelerdeki renk ekipmanlarına bırakalım. Grafiker iseniz malumdur ki ekrandaki siyahın gerçek siyah olup olmadığı, tüm renk tayfalarının görüntülenip görüntülenmediği önemli. Bunu mağazada farketmek zor olsa gerek.
  • Bakış açısı: Doğaldır ki kafanızı oynattığınızda ekranın renkleri farklı görünürse canımız sıkılacaktır. Ölçmesi basit. Ekranın tam karşısından başlayın ve yavaşça sağa sola doğru hareket edin. Açı-ölçer ile bile ölçebilirsiniz. Bu konuda başarılı Samsung 172X ile alınmış örnek bir görüntü: http://milliron.org/photo/samsung-172x/images/DSC_5367.jpg
  • Bağlantılar vs.
  • Ekranın çerçevesi. Kalın olması veya ayna gibi olması rahatsız edecektir, unutmayın.
  • Kontrast Oranı: şu 500:1 vs diye gösterilen oran. Filmlere ve oyunlara bakınız. Aşırı karanlık olan alanlarda detay gidiyorsa kontrast düşüktür.
  • Ergonomisi nasıl? Yüksekliği vs. ayarlanabiliyor mu? Ayarlanmıyorsa monitörün altına kitap koyarak göz hizanıza getirmek zorunda kalabileceğinizi unutmayın! Bazı monitörlerin ekranları 90 derece döndürülebilmektedir; döküman okurkan işe yarayan bu özelliği arayabilirsiniz.

Hangi Kullanıcılar İçin Hangi Özellikler Ön Planda Olmalı?

O kadar laf torbasından sonra farklı kullanıcıların olarak ne tür özelliklerin üzerinde durması gerektiğine bakalım.

Oyuncular:

  • Tepki süresi (Aslına bakarsanız tepki süresini artık kriterler arasında çıkartabiliriz. Zira güncel TN panele sahip bir LCD monitör yeterince hızlı ve aksiyon oyunları için yeterli performansı fazlasıyla sunuyor. Strateji oyunları oynayanlar için zaten hiç bir sorun yok.)
  • Kontrast oranı

Ev Kullanıcıları:

  • Kontrast oranı. Filmlerde detay kaçırmamak için kontrast oranı önemli. Güncel LCD monitörlerin bir çoğu yeterli kontrast oranını sunuyor.
  • Görüş açısı. Arkadaşlarınızla film izlerken kafa kafaya girmek istemezsiniz. TN panellerin görüş açı değerleri tatmin edici değil. MVA veya S-IPS tabanlı monitörlerin görüş açıları çok iyi.

Ofis Kullanıcıları: Tüm LCd monitörler aslında ofis kullanımı için uygun. Tek kriter, ergonomi olabilr. Monitör karşısında çok fazla oturan bir kullanıcı için monitörün yükseklik, pivot ayarlamasının yaoılabilmesi oldukça önemli olacaktır.

Grafikle uğraşan, doğru renk üretiminin gerekli olduğu noktalarda ise NEC veya Eizo gibi firmaların S-IPS panel kullanarak ürettiği modeller tercih edilebilir. Bu paneller, 24-bit renk derinliğini sunabildiği için, renk konusunda şikayetçi olan kullanıcıların şikayetlerini giderecektir.

Sonuç

Artık LCD monitör alırken nelere dikkat etmeniz gerektiğini biliyorsunuz. Seçim yaparken dikkat edeceğiniz hususlar belli, bundan sonra yapmanız gereken sizin kriterlerinize uygun monitörlerin listesini çıkartıp, onların incelemelerini ve okuyucu tecrübelerini okuyup son seçimi yapmak.

Biz de bu ufak rehberi boşuna hazırlamadık elbette, bu rehberimizin hemen ardından yer alacak LCD monitör incelemeleri için bu yazı, referans niteliğini taşıyacak.


KAYNAK:PCLABS

Donanım Sürücülerinizi Zahmetsizce Yedekleyin

Bilirsiniz ki bir süreden sonra Windows tabiri yerindeyse şişmeye başlar. Bu süre, sizin kullanımınıza göre uzun da olabilir kısa da. Windows'u tekrar hayata döndürmek için uygulanan aslında uygulanması gereken en son fakat etkinlik bakımından en garantilisi, format atmaktır. Eğer orta düzey bir performans sunabilecek donanımda bir bilgisayarınız varsa, format atma süresi ortalama 40-50 dakika sürmektedir ve bu nedenle benzer problemlerin çözümü için en fazla uygulanan yöntem daima format atmaktır. Hatta bu sıkıntınızı halk arasında "bilgisayarcı" tabiri yakıştırılan bir yakınınıza, arkadaşınıza v.b. danıştığınızda, kimi zaman şakayla karışık (ki her şakada bir gerçek payı vardır) aldığınız yanıt yine format atmaya dayalıdır. Ama bu kişilere "Peki format attıktan sonra modemimi, ekran kartımı v.b. Windows otomatik tanıyacak değil mi" sorusunu yönelttiğinizde alacağınız yanıtların %80'i "evet" olacaktır. Fakat çoğunlukla olduğumu gibi Windows modeminizi otomatik olarak tanımayacak ve sizden sürücüsünü isteyecektir. Siz de deneyimsiz bir bilgisayar kullanıcısıysanız ya başınız ya da cebiniz yanacaktır :)

Sanırım üstteki giriş paragrafında ileride karşılaşacağınız problemi yeterince açık bir şekilde açıklayabildim. Evet aslında şu an kafanızdan "peki ne anlatmaya çalışıyorsun" sorusu geçiyor olacaktır. Anlatmak istediğim windows'un donanımlarınızı tanıyacaktır diye beklemenize ya da kendinizi riske atmanız gerek yok. Çözüm burada ;)

Eminim bana yönelteceğiniz bir diğer "ama ben bilgisayarı sadece açıp kapatmayı biliyorum. Çok tecrübesizim" sorusu da olacaktır. Herkes için değil ama bazılarınız illa bunu bana yöneltecektir. Bu guruba yanıtım ise, bilgisayarı yeni dahi almış olsanız, işletim sistemi yüklü ve tüm donanım tanıtılmış şekilde geleceği ve format attıktan sonra başınızın ağrıyacağıdır. Yani benim size alttaki yazılımların kullanımını kavratabilmem için bilgisayarı açıp, kapatmayı, yazılım kurmayı bilmeniz yeterli :) Şimdi lafı daha fazla uzatmadan, ve hazır bir masal edasıyla yazdığım şu satırlara sizi bağlamışken hemen konumuza dönelim :)

Sizler iki güzel yazılım paylaşacağım. Özellikle ikisi de bedava. Yazılımların tek amacı, bilgisayarınıza bağlı tüm donanımların sürücülerini bir klasör altında kategorize ederek yedeklemek. Böylece format atmadan önce sürücülerin yer aldığı klasörü yedekleyerek, formattan hemen sonra sürücü yükletmelerini bu klasör içerisinden yaptırmak. CD tak- CD çıkar, CD tak- CD çıkar ile uğraşmadan çabucak tüm donanımızı tanıtacaksınız ;)

Driver Collector

Yazılımlarımızdan ilki sadece ama sadece 72KB boyutundaki Driver Collector.

Üstteki resimden incelerseniz sol tarafta donanım kategorileri listeleniyor. Bunları sırayla seçiyoruz ve sağ taraftaki üst çerçeve içerisinde o kategoriye ait ve sizin bilgisayarınıza bağlı olan donanımlar listeleniyor. Buradaki donanım ismi üstüne tıkladığınızda ise hemen altındaki çerçeve içerisinde ilgili donanım sürücü bilgileri veriliyor.

Yedekleme adımlarımız çok basit. Önce sol taraftaki ilk kategoriyi seçerek başlıyoruz ve sonrasında sağ üstteki çerçeve içerisindeki donanım ismini seçerek alttaki "Copy Files" düğmesine basıyoruz. Bu işlemi her kategori için ve kategori altındaki her donanım için gerçekleştiriyoruz. Bazı kategorilerin altında donanım listelenmeyebilir. Örneği "Printer" kategorisine tıkladınız ve sağ üst çerçeve içerisinde hiçbir donanım listelenmediyse bunun iki açıklaması yapılabilir. Birinci bilgisayarınıza bağlı bir yazıcı yoktur, ikincisi ise görünmesi için yazıcı almanız gerektiğidir :)

Kopyalama işlemini başlattıktan sonra bir müddet bekliyoruz. Zira bu zaman dilimi içerisinde ilgili donanımın sürücüleri sabit diskiniz içerisinde aranacak ve bulunduktan sonra yedekleme dizini altına yüklenecektir.

Her bir donanım sürücüsü için yedekleme işlemi sona erdikten sonra üstteki ekrandaki gibi bir uyarı mesajı ile karşılaşacaksınız. Bu mesajı tamam dedikten sonra geçebilir ve bir diğer donanım sürücüsünün yedeklemesine başlayabilirsiniz.

Unutmadan! Yedeklenen sürücüler "C:Driver Collector" dizini altına donanım adını içeren klasörler altına kopyalanmaktadır.

Driver Collector yazılımını buraya tıklayarak indirebilirsiniz.

Double Driver

Bu seferki yazılımız kesinlikle Driver Collector'dan daha üstün bir yapıya sahip. Çünkü Double Driver sürücüleri sadece yedeklemiyor, yedeklediğiniz sürücüleri tekrar Windows altına geri yükleyebiliyor :) Double Driver, Driver Collector'ın aksine bir kurulum paketi içeriyor. Bu yüzden öncelikle kurulum işlemini gerçekleştirmeniz gerekiyor.

Yazılımı çalıştırdıktan sonra üstteki gibi boş liste ile karşılaşacaksınız. Yazılımın üst menüsünde yer alan "Scan" düğmesine basarak Windows altında yüklü olan tüm donanım sürücülerinin listesini alabilirsiniz.

Artık Windows altına yüklü olan tüm sürücüleri buldunuz. İsterseniz "Save" düğmesi ile bu listenin txt (metin dosyası) formatında yedeğini alabilirsiniz. Ya da "Print" düğmesine basarak listenin çıktısını da alabilirsiniz. Asıl bize lazım olan "Backup" düğmesi. Yedeklemeyi başlatmak için bu düğmeye basıyoruz ve alttaki ekranda gördüğümüz gibi bir pencere bizleri karşılıyor.

"Destination" başlığı altındaki "Browse" düğmesine basarak, yedeklemenin yapılacağı dizini seçiyoruz. "All drivers" ve "Selected Drivers" dediği ise, "Tüm sürücülerin" ve "Seçili Sürücülerin" yedeklemelerinin yapılacağıdır. En alttaki seçme kutusu işaretlediğinizde ise yedekleme bittikten sonra, yedeklemenin yapıldığı dizin tarayıcı aracılığı ile görüntülenecektir. Tüm ayarlamalarımızı yaptıktan sonra "OK" düğmesine basarak yedekleme işlemini başlatıyoruz.

Kimi sürücülerin yedekleme aşamasında üstteki hatayı alabilirsiniz. Bu, sürücünün yedeklenemediği anlamına gelir. Bu tarz uyarı pencerelerini onaylamanız yeterli, yedekleme devam edecektir.

Üstteki ekranda yedeklemenin yapıldığı klasörü görüyorsunuz. Neredeyse tüm donanım sürücüleri yedeklenmiş durumda :)

Double Drivre ile geri yüklemede yapabilirsiniz demiştik. Diyelim ki format attınız ve sonrasında yedeklerin bulunduğu klasörü sabit diskinize tekrar kopyaladınız. "Restore" düğmesine basarak yedeklerin bulunduğu dizin ve oradan da donanım ismini içeren klasör içerisine girerek formatı "inf" olan dosyayı seçmelisiniz. Sürücü Windows altına yüklenecektir. Etkisini görmek içinse tüm sürücüleri yükledikten sonra bilgisayarınızı yeniden başlatmanız gerekebilir.

Double Driver yazılımını buraya tıklayarak indirebilirsiniz.


KAYNAK:PCLABS