Edebiyat Ders Notu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Edebiyat Ders Notu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Eylül 2008 Salı

Aruz Ölçüsü (Vezni)

Aruz Hakkında Bilgi

Aruz, Arap Edebiyatı’nda manzum sözlerdeki ahenk ölçülerini öğreten ilmin adıdır. Hecelerin uzunluk ve kısalıklarına göre düzenlenmiş bir vezindir. Bu vezin Arap’lardan İran’lılara, onlardan da bize geçmiştir.

İranlılar İslâmiyet’i kabul edince, Arap kültürünün de büyük tesiri altında kaldılar. Şiirde, Arap’ların kullandığı nazım ölçüsü olan aruz’u kullanmaya başladılar. Ancak Arap’ların kullandıkları aruz ölçüsünü olduğu gibi kabul etmediler. Kendilerine göre bir ayıklamaya tabi tutarak kulaklarına hoş, tabiatlarına uygun gelenleri seçtiler ve kullandılar.

Aruz vezni, 5-11 inci yüzyıllarda Hakaniye Türkçesi’ne, 7-13 üncü yüzyıllarda Anadolu Türkçesi’ne, 8-14 üncü yüzyıllarda Çağatay ve Azeri Türkçesi’ne girmiş ve zamanımıza kadar bir çok şiirler yazılmıştır.

11-17 inci yüzyıllar arası ve sonrası bu vezinde edebiyatımızın (Anadolu Türkçesi dönemi) bazı aruz şairleri ile bazı halk şairleri birbirlerinden karşılıklı olarak etkilendiler. Bir kısım divan şairleri hece vezniyle, bir kısım saz şairleri de aruz vezniyle şiirler söylediler.

Milli Edebiyat döneminde ve zamanımızda ise şairler aruz veznini bırakarak hece veznine ve serbest tarza yöneldiler.

Aruzda heceler uzun ve kısa olarak ikiye ayrılır. Uzun heceler çizgi (-), kısa heceler nokta (.) ile gösterilir. Uzun ve kısa heceler çeşitli biçimlerde yan yana gelerek kalıpları oluşturur. Bu kalıplar yan yana geliş biçimlerine göre, failatün, failün, mefailün ve benzeri değişik adlarla anılır. Aruz ölçüsüyle şiir yazmak için sözcükleri bu kalıplara uydurmak gerekir. Aruzda sözcükleri ses özelliklerini bozmadan kullanmak her zaman olanaklı değildir. Bu yüzden heceleri kimi zaman uzun, kimi zaman da kısa okumak gerekir. Sık rastlanan bu iki duruma imale (uzun okuma) ve zihaf (kısa okuma) denir. Zihaf, aruzda kusur sayılır.
Aruz ölçüsünde hece ölçüsündeki duraklar yoktur. Dizelerdeki hece sayıları eşit olmayabilir. Dize sonlarındaki heceler kısa da olsa uzun kabul edilir. Aruzda bir sözcük sessiz biter, ondan sonra gelen sözcük sesli harfle başlarsa, bu sesli harf birinci sözcüğün sonundaki sessiz harfi kendisine çeker. Böylece birinci sözcüğün sonundaki sesiz harfle biten uzun hece kısa hece durumuna gelir. Bu duruma da vasl (ulama) denir.

1- Aruz vezninde heceler açık (kısa), kapalı (uzun) ve medli hece olmak üzere üç gruba ayrılır.

2- Başlıca tef‘ileler şunlardır: Fa‘ (-), Fe ul (. -),Fa‘ lün (- -), Fe i lün (. . -),Fâ i lün (- . -), Fe û lün (. - -), Mef û lü (- - .), Fe i lâ tün (. . - -), Fâ i lâ tün (- . - -), Fâ i lâ tü (- . - .), Me fâ i lün (. - . -), Me fâ î lün (. - - -), Me fâ î lü (. - - .), Müf te i lün (- . . -), Müs tef i lün (- - . -), Mü te fâ i lün (. . - . -)… Burada tef‘ilelerle parantez içindeki hecelerinin değerlerinin aynı olduğuna dikkat etmeniz gerekmektedir.

3- Aruz vezninde tef‘ileler heceleri bölebilir. Hece ölçüsündeki gibi okuyuşta tef‘ilelerde durgu yapılamaz.

4- Aruz vezninde hecelerin kısalığı ve uzunluğu esas olduğu için bazı Türkçe kelimeler kısa olduğu halde vezin gereği uzun okunur; buna imale denir. İmale kısa heceyi uzun yapar. Arapça ve Farsça kelimelerdeki bazı uzun seslerin vezin gereği kısa okunmasına da zihaf denir. Zihaf ise imalenin tersine uzun heceyi kısa yapmayı sağlar. Hece ölçüsünde böyle bir mesele yoktur. Türk edebiyatında imale çok sayıda bulunmakla beraber zihaf hoş karşılanmadığı için çok az yapılmıştır. Ve bu bir kusur olarak görülmektedir.

5- Farsça tamlama eki olan “-i” ile “ve” anlamındaki “ü, vü” bağlacı vezin gereği uzun da olabilir kısa da olabilir.

6- Medli heceler hafif bir “i, ı” sesi varmış gibi okunur. Bahâr kelimesi bahâr[ı], eşkden kelimesi ise eşk[i]den şeklinde söylenmesi gerekmektedir.

7- Feilâtün / Feilâtün / Feilâtün / Feilün kalıbıyla yazılan şiirlerde ilk tef‘ile bazı mısralarda Fâilâtün, son tef‘ile ise Fa‘lün olabilmektedir. Bu sadece bu kalıba özgü bir özellktir. Bu kalıpla yazılan şiirlerde başta imale yapmaya gerek kalmamaktadır. Farklı tef‘ile parantez içinde hemen altında gösterilmelidir.

8- Türkçe kelimelerle aruzdaki başarı Muallim Naci ile başlamış Türk aruzu Tevfik Fikret, Yahya Kemal Beyatlı ve Mehmet Âkif Ersoy tarafından gerçekleştirilmiştir. Hatta Mehmet Âkif o kadar başarılı olmuştur ki bir çok kişi İstiklâl Marşı’nın hece ölçüsüyle yazıldığını sanar. Halbuki bu marş aruzun “Fe i lâ tün / Fe i lâ tün /Fe i lâ tün /Fe i lün” kalıbıyla yazılmıştır.

9- Aruzla yazılan bir şiirin hece sayısı çoğu zaman eşit olur. Mısralardaki açık kapalı dizilişinin aynı olması o şiirin aruzla yazıldığın gösterir.

Cânı cânânı bütün vârımı alsın da Hüdâ 15 hece

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ 15 hece

10- Sessiz bir harfle biten kelime vezin gereği açık olması gerekirse, kendinden sonra sesli ile başlayan bir hece varsa birinci kelimenin sonundaki harf, ikinci kelimenin ilk hecesine bağlanır. Buna ulama denir. Ulama kapalı heceyi açık hale getirir. Ulama genellikle yapılır; fakat her zaman yapılmak mecburiyetinde değildir.

11- Servet-i Fünun edebiyatçıları bir şiirde değişik aruz kalıpları kullanmak suretiyle serbest vezne zemin hazırlamışlardır. Cenap Şahabetin’in “Elhân-ı Şita” adlı şiiri bu şekilde yazılmıştır. Bu şiirdeki bazı mısralar Feilâtün / Mefâilün / Feilün, bazı mısralar ise Mef‘ûlü / Mefâîlü / Mefâîlü / Feûlün kalıbıyla yazılmıştır.

12- Bir şiirin vezni en az iki mısradan hareket ederek bulunabilir. Tek mısraa bakarak vezin bulunmaz.

13- Mısralardaki imale ve zihaf kusuru olan heceleri altı çizilerek belirtilmiştir.

14- Bir şiirin vezni bulunurken şu işlemler yapılır:

a) Veznini bulacağımız mısraların hecelerindeki uzun seslilere dikkat ederek yazmalıyız.

b) Önce mısralardaki hecelerin açık mı kapalı mı oldukları tespit edilir.

c) Medli hece olup olmayacağı özellikle kontrol edilmelidir. Bu ihmal edilirse bir mısradaki hece değeri eksik çıkar. Mısralardaki heceler sayılarak medli hece olup olmadığı konusunda bir ipucu yakalayabiliriz.

d) Hecelerin açık kapalı değerleri karşılıklı kontrol edilir. Önce imkân varsa ulama, yoksa imale yapılır. Zihaf çok az bulunduğu için en sonra o ihtimal düşünülür.

e) Hecelerin karşılaştırılması yapıldıktan sonra açık kapalı değerleri çizgi ve nokta şeklinde ayrı bir yere geçilir. Mısra sayısına göre tef‘ile sayısı tahmin edilmeye başlanır. İlk tef‘ile en az heceden oluşur. Genelde az heceli Fa’, Fe i lün, Fâ i lün gibi tef‘ileler sonda bulunur.

f) Yazılan aruz kalıbı ile işaretler arasında uyum olmasına dikkat etmek gerekmektedir. Aksi halde aruz kalıbını yanlış tespit edebilirsiniz.

Halk Edebiyatı Hece Ölçüsü

Şiirde mısralardaki hece sayısının eşit olmasına dayanan ölçüye hece ölçüsü denir. Türkçe’nin yapısına uygundur. Hecelerin sayısı parmakla sayıldığı için “parmak ölçüsü” adıyla da bilinir. Türkçe”de heceler uzunluk kısalık bakımından hemen hemen aynı değerdedir. Bu yapısal özellik şiirde hece ölçüsünün kolayca kullanılmasına imkân verir. İlk yazılı Türk edebiyatının ürünleri olarak bilinen Göktürk Yazıtları’nda şiir bulunmamasına rağmen şiirsel özellikler taşıyan ve hece ölçüsüne uyan bölümler vardır. Kaşgarlı Mahmud”un Divanü Lugati”t Türk eserindeki şiirler de hece ölçüsüyle yazılmışlardır. Türklerin İslamiyet”i kabulünden sonra divan edebiyatı ve aruz ölçüsünün yaygınlaşması hece ölçüsünün yalnızca tekke ve aşık edebiyatına özgü bir ölçü olmasına yol açtı.

Hece ölçüsünde kalıbı dizelerdeki hecelerin sayısı belirler. Her dizesinde 11 hece bulunan bir şiirin kalıbı “11”li hece ölçüsü” olarak gösterilir. Bir hecenin belli bölümlere ayrılmasına “durgulanma”, bu bölümlerin okuma sırasında hafifçe durularak vurgulanan yerlerine de “durak” denir. Kalıplar 2”liden başlayarak 20”lilere kadar çıkar. Az heceli, yani 2”liden 6”lıya kadar kalıplar tekerleme, atasözü, bilmece gibi ürünlerin şiirsel parçalarında uyum öğesi olarak yer alır. Bu tür kısa kalıpların durakları dizenin sonundadır.

Hece ölçüsünde durakların önemi büyüktür. Bir kalıp en az 2, en çok 5 duraklı olabilir. Bir durakta bulunan hece sayısı ise 1 ile 10 arasında değişir. Hece kalıpları duraklar ve duraklardaki hece sayıları bakımından bölümlenir. Bu kalıplar içinde en çok kullanılanlar 7”li, 8”li, 11”li ve 14”lü olanlardır. 7”li ölçü daha çok mani türünde kullanılmıştır. 8”li kalıp semai, varsağı, destan ve türkülerin ölçüsüdür. 11”li ölçü ise başta koşma ve destan olmak üzere aşık ve tekke edebiyatı şiirlerinde kullanılmıştır. 14”lü hece ölçüsüne ise daha çok tekke şiiri ve çağdaş Türk şiirinde rastlanır.

Tasavvuf Edebiyatı

Halk edebiyatının “tasavvufi halk edebiyatı” ya da “tekke edebiyatı” denilen türü 12′nci yüzyılda Ahmed Yesevi ile başladı. Ama Anadolu’nun bu alandaki ilk ve en büyük şairi Yunus Emre’dir. Anadolu’da 19′uncu yüzyıla değin çeşitli tarikatlarla gelişen bu edebiyat geleneğinin sürmesinde en önemli rolü Alevi-Bektaşi ve Melami-Hamzavi şairler oynadı.

Tekke edebiyatı şairleri, yalın bir dille, hece ölçüsüyle ya da aruzun heceye yakın yalın kalıplarıyla şiirler yazdılar. Tekke şiirinin genel adı, özel bestelerle okunan ve tarikatlara göre değişik isimlerle anılan ilahilerdi. Nazım birimi dörtlüktü. Ama gazel biçimde yazılmış ilahiler de vardır. Bu edebiyatın düzyazı biçimini ise evliya menkıbeleri, efsaneler, masallar, fıkralar ve tarikat büyüklerinin yaşamlarını konu alan yapıtlar oluşturmaktadır.

Âşık Edebiyatı

Halk edebiyatının aşık adı verilen halk sanatçılarının ürünlerinden oluşan ve 16′ncı yüzyılın başlarında ortaya çıkan “aşık edebiyatı” türünde ise söz ve müzik birbirini tamamlayan iki unsurdur. Günümüzde varlıklarını sürdüren aşıklar, bir yandan eski destan geleneğini yaşatırken, bir yandan da doğaçlama aşk şiirleri söyler, başka sanatçıların ürünlerini yayar, çeşitli törenlerde bir eğlence unsuru olarak yer alırlar. Aşık şiirinin nazım biçimi de dörtlük olmakla birlikte dize sayısı azalıp çoğalabilir.

Bu edebiyatın başlıca türleri destan, güzelleme, taşlama, koçaklama, ağıt ve muammadır. Genellikle yalın ve yapmacıksız bir dil kullanılan aşık şiirinde yinelemeler, boş tekerlemeler, ölçü ve uyak tutturmada kolaylık sağlayan yakıştırmalar bulunur.

Âşıklarımız

Aşık edebiyatının en büyük şairleri 16 ve 17′nci yüzyılda yetişmiştir. Bunlar arasında Aşık Ömer, Gevheri, Katibi, Kayıkçı Kul Mustafa, Şahinoğlu, Katip Ali, Karacaoğlan, Üsküdari, Aşık Halil, Aşık Ali, Aşık Mehmed sayılabilir. 18′inci yüzyılın aşık şairleri arasında ise Kabasakal Mehmed, Levni, Kıymeti, Mecnuni ve Nuri sayılabilir. Bayburtlu Zihni, Dertli, Seyrani, Tokatlı Nuri, Erzurumlu Emrah, Ruhsati, Sümmani, Celali, Muhibbi, Dadaloğlu, Beyoğlu, Seyyit Osman 19′uncu yüzyılan aşık şairleridir. 20′nci yüzyılda ise sönmeye yüz tutan aşık edebiyatı Mazlumi, Kahraman, İrşadi, Mesleki, Talibi, Karamanlı Gufrani, Aşık Ali İzzet ve Aşık Veysel gibi şairlerle bir gelenek olarak varlığını devam ettirdi.

Halk Edebiyatı Makaleleri


Mehmet Aça
  1. Türk Destancılık Geleneğine Bütüncül Yaklaşabilme ve Alp Kavramı Üzerine Bazı Yeni Yaklaşım Denemeleri
Prof. Dr. Erman Artun
  1. Çukurova Üniversitesi’nde Halk Kültürü ile İlgili Yapılan Çalışmalar
  2. Kıbrıslı Aşık Kenzi’nin Destanları
  3. Tekirdağ’da Mani Söyleme Geleneği
  4. Alevi-Bektaşi Edebiyatına Genel Bir bakış
  5. Balkanlarda Destan Söyleme Geleneği ve Prizrenli Aşık Ferki’nin Destanları
  6. Prizrenli Aşık Ferki’nin Destanları
  7. Kıbrıs Yerel Fıkra Tipi: Kırk Bir Deliler
  8. Dadaloğlu Üzerine Birkaç Söz
  9. 19. Yüzyıl Osmanlı Dönemi Ortadoğu’nun Sosyal Tarihine Bir Kaynak: Aşık Esrari’nin Vehhabi Destanı
  10. 19. Yüzyıl Aşıklık Geleneğinde Aşık Erzurumlu Emrah’ın Yeri
  11. Muğla Mani Söyleme Geleneğinde Mizah, Taşlama-Takılma
  12. Anadolu’daki Alevi-Bektaşi Edebiyatının Oluşumunda Yunus Emre’nin Etkisi
  13. Adanalı Aşıkların Şiirlerinde Kıbrıs Barış Harekatı
  14. Balkan Türk Edebiyatlarına Genel Bir Bakış
  15. Türkiye’de ve Kıbrıs’ta Mani Söyleme Geleneğine Karşılaştırmalı Bir Bakış (22.12.2005)
  16. Aşıklık Geleneği ve Aşık Edebiyatı (26.12.2005)
  17. Adana Aşıklık Geleneği ve Aşık Fasılları (03.02.2006)
  18. Aşık Tarzı Türk Halk Edebiyatında Üslup (06.02.2006)
  19. Ceyhanlı Âşık Karamehmet’in Yalanlamaları (02.05.2006)
  20. Osmaniye’de Ağıt Söyleme Geleneği ve Osmaniye Ağıtları (05.01.2007)
  21. Günümüz Adana Âşıklık Geleneği Âşıklarından Âşık Kederinin Alevi-Bektaşi Edebiyatındaki Yeri (05.01.2007)
  22. Osmaniye ve Çukurova’da Âşıklık Geleneği (05.01.2007)
  23. Andırın Beşbucaklı Âşık Halil (05.01.2007)
Yard. Doç. Dr. Salahaddin Bekki
  1. Âşık Şiirinin Siyasallaşması Üzerine Bir Deneme 1960–1980 (17.11.2006)
  2. Ercişli Emrah’ın Şâhidesi (Mezar Taşı) Üzerine (20.11.2006)
Dr. Adem Çalışkan
  1. Yunus Emre’nin Bir İlahisi ve Dilbilim Açısından İncelenmesi (12.05.2005)
Yard. Doç. Dr. Nilgün Çıblak
  1. Günümüz Âşıklarından Devran Baba (13.12.2006)
Dr. Bayram Durbilmez
  1. “Muhyiddin Abdal’ın Seyrannâmesi” Üzerine (23.08.2004)
  2. Âşık Veysel’in Kayseri’de Yaşayan Ozanlara Etkileri (23.08.2004)
  3. Yunus Emre ve Muhyiddin Abdal Divanlarında Gönül (23.08.2004)
  4. Muhyiddin Abdal’a Göre Hacı Bektaş ve Otman Baba (23.08.2004)
Erdoğan Eskimez
  1. Yöresi Dışında Derlenen Türküler (14.10.2005)
Prof. Dr. İsmail Görkem
  1. Halk Şairlerinde Türkçe Sevgisi (19.04.2006)
Prof. Dr. Umay Günay
  1. Aşık Veysel ve Aşık Tarzı Şiir Geleneği (08.01.2007)
Hayrettin İvgin
  1. Kısas Köyünde Bazı Halk Kültürü Değerleri (23.08.2004)

  2. Yunus Emre’nin Şiirlerinde Gökle İlgili Telmihler (24.08.2004)

  3. Âşık Veysel İçin Küçük Notlar (24.08.2004)

  4. Âşıklık Geleneğinde Ekoller ve Bunlarda Dil (24.08.2004)

Yard. Doç. Dr. Doğan Kaya
  1. Âşık Budala (23.08.2004)
  2. Emlek Yöresinde Âşıklık Geleneği (23.08.2004)
  3. Sivas Kaynaklı Cönklerde Kızıldeli (23.08.2004)
  4. Kul Himmet’in Bilinmeyen Deyişleri (23.08.2004)
  5. Bir Âşık Ailesi: Âşık Yüzbaşıoğlu ve Ailesindeki Diğer Âşıklar (23.08.2004)
  6. Cönklerden Gün Işığına: Abdal Mahlaslı Halk Şairleri (23.08.2004)
  7. Seyyid Garip Musa ve Onu Konu Edinen Şiirler (23.08.2004)
  8. Âşık Hasretî ve Şiirleri (23.08.2004)
İrfan Kurt
  1. Bağlama Ve Bağlama Ailesinin Tanımlanmasındaki Sorunlar (14.10.2005)
Prof. Dr. Özdemir Nutku
  1. Âşık ve Meddah Hikayeleri (16.01.2006)
Yaşar Özürküt
  1. Âşık Veysel ile Söyleşi (14.10.2005)
Yard. Doç. Dr. Refiye Okuşluk Şenesen
  1. Prof. Dr. Erman ARTUN, Âşıklık Geleneği ve Âşık Edebiyatı, Akçağ Yayınları (Tanıtım)
  2. Adana Halk Kültüründe Demirtaş Dede Kültü ve Etrafında Oluşan Efsaneler
  3. Şahmeran, Lokman Hekim ve Adana Efsaneleri
  4. Adana’da Ölüme ve Mezara Bağlı Efsaneler
Metin Turan
  1. Âşık Veysel (24.08.2004)
Ömer Faruk Yaldızkaya
  1. Afyonkarahisarlı Aşıkların Şiirlerinde Kıbrıs (14.10.2005)
Yard. Doç. Dr. Mehmet Yardımcı
  1. Kul Himmet Üstadım’ın Kul Himmet’le Karıştırılan ve Bilinmeyen Şiirleri (23.08.2004)

  2. Âşık Edebiyatında Rüya Sonrası Âşık Olma (Bade İçme) (23.08.2004)

  3. Âşık Veysel’in Şiirlerinde Geleneğe Bağlı Unsurlar ve Etkileşim (23.08.2004)

Ali Yılmaz
  1. Mey’in Gelişimi ve Türk Halk Müziğine Katkıları (14.10.2005

Öykü Türleri (Çeşitleri)

Öyküler çeşitli açılardan sınıflandırılabilir. Öyküyü oluşturan öğelerin düzenlenişi yönünden öyküler iki türlüdür:

Olay Öyküsü

Bu tür öyküde yazar okuyucuyu “çarpıcı” bir olayla öyküye bağlamaya çalışır. Öykücü, giriş, gelişme ve sonuç bölümleri içinde olayı aktarır; önce gerilimi artırır, sonra düşürür.
Olay öyküsünün dünya edebiyatındaki öncüsü Fransız sanatçı Maupassant’tır. Bizim edebiyatımızda olay öyküsünün önde gelen bazı sanatçıları şunlardır: Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Y. Kadri Karaosmanoğ-lu, Sabahattin Ali vb…


Durum / Kesit Öyküsü

Bu tür öyküde yazar, ya yaşamdan okuyucuya bir kesit sunar ya da bir insanlık durumunu belli bir ortam içinde aktarır. Kesit öyküsünde “olay”ın ve “gerilim”in yerini belli bir ortamdan kaynaklanan izlenimler, çağrışımlar almıştır. Konular günlük yaşamın içinden gelişi güzel çıkarılır. Sıradan insanlar kendi ortamı içinde, değişik açılardan yansıtılır. Bu tür öykülerde serim, düğüm, çözüm gibi bölümlere rastlanmaz.
Durum / Kesit öyküsünün dünya edebiyatındaki öncüsü, ünlü Rus sanatçı A. Çehov’dur. Bizim edebiyatımızda Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal gibi sanatçılar bu türün başarılı örneklerini vermişlerdir.
Günümüzde olay öyküsünün sınırları iyice daralmış, durum ve kesit öyküsü ağırlık kazanmıştır. Her öyküyü “olay” ya da “kesit” öyküsü diye nitelemek her zaman doğru olmaz; çünkü kimi öykülerde iki türün nitelikleri de bulunabilmektedir.

Öykünün (Hikayenin) Öğeleri

Öykünün dokusu içinde yer alan öğeler dört öbekte toplanabilir.

a) Öyküde (hikayede) Olay ve Durum :
Yazarın öyküde anlattıklarına olay ve durum denir. İnsan yaşamıyla ilgili her konu bir olaydır. Öyküdeki her olay, insanın eyleme dönüşmüş tutkuları, özlemleri, düşleri veya istekleridir. Öyküde her olay giderek bir soruna dönüşür; yazar okuyucunun ilgisini bu sorun üzerinde odaklaştırmaya çalışır.
b) Öyküde (Hikayede) Anlatıcı:
Öyküyü anlatan kişi (yazar), çeşitli anlatım yöntemleri kullanabilir. Anlatıcı, anlattıklarını kendi benine indirgeyerek anlatabilir. Bu durumda çevresindeki kişileri, bu kişilerin duygu ve düşüncelerini anlatıcının gözüyle görürüz. Bu yönteme “birinci kişili anlatıcı” denir. Kimi zaman yazar öyküden kendisini çıkarır; bir gözlemci gibi davranır. Öykü ile okuyucu arasına girmez. Buna da “üçüncü kişili anlatıcı” denir.

c) Öyküde (Hikayede) Kişi ve Karakterler :
Yazınsal ürünlerin temel amacı insanı anlatmaktır. Bu yüzden insansız bir öykü düşünülemez. Öykü kişileri genellikle tek boyutlu olarak ele alınır; kişilik özelliklerine ayrıntılı olarak değinilmez.
e) Öyküde (Hikayede) Zaman ve Mekan :
Öyküdeki olaylar belli bir yerde ve zamanda geçer. Olay ve durum, yer ve zaman öğesinden bağımsız düşünülemez. Olay değiştikçe yer ve zamanda da değişmeler olur.

Türk Edebiyatında Öykü (Hikaye)

Öykü türü edebiyatımıza Tanzimat’la birlikte girmiştir. İlk öykü örneklerini edebiyatımızda “Le-taif-i Rivâyât” (Söylenegelen Güzel Hikayeler) adıyla Ahmet Mithat Efendi vermiştir (1870). Aynı yazarın “Kıssadan Hisse” adlı eseri de ilk öykü örneklerindendir. Batılı anlamda ilk öykü örneklerini ise “Küçük Şeyler” adlı eseriyle Tanzimat’ın ikinci kuşak sanatçısı Samipaşazâde Sezai ortaya koymuştur (1892).
Türk öyküsü, Milli edebiyat döneminde Ömer Seyfettin’le asıl çıkışını yapmış, bu tür Memduh Şevket Esendal, Sait Faik Abasıyanık, Tarık Buğra, Sabahattin Ali, Haldun Taner… gibi yazarlarla iyice gelişmiştir.


TÜRK EDEBİYAT ÖYKÜ YAZARLARI

Türk edebiyatında Batılı anlamdaki ilk öyküler Tanzimat döneminde yazıldı. İlk öykü yazarları, Ahmed Midhat, Emin Nihat, Samipaşazade Sezai ve Nabizade Nazım’dır. Türk öykücülüğünü yetkinliğe kavuşturan yazar ise Halit Ziya Uşaklıgil oldu. Edebiyat-ı Cedide döneminde yalın diliyle dikkat çeken Uşaklıgil, titiz gözlemciliğiyle gerçekçi öykü geleneğini başlatan yazardır. Bu dönemin diğer yazarları Hüseyin Rahmi Gürpınar, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu ve Saffeti Ziya idi.

Meşrutiyet’in ilanından sonra gelişen yeni edebiyat akımıyla birlikte öyküde toplumsal ve siyasi sorunlar işlenmeye başladı. Türkçe’de yabancı sözcüklerin temizlenmesi, yazımda konuşma dilinin hakim olması, taşra yaşamının gerçekçi bir üslupla edebiyata taşınması gibi özelliklerle bilinen bu dönemde Ömer Seyfettin, Türk öykücülüğünde yeri bir çığır açtı. Onu Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay izledi. F. Celaleddin, Selahattin Enis, Sadri Ertem, Osman Cemal Kaygılı, Sabahattin Ali, Kenan Hulusi Koray, Nahit Sırrı Örik, Bekir Sıtkı Kunt,Memduh Şevket Esendal Cumhuriyet dönemi öykücülüğünü hazırlan isimlerdir. Cumhuriyet dönemi 1930’lar sonrasını kapsar. Bu dönemde alışılmışın dışında bir öykü dünyası kuran Sait Faik Abasıyanık, Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaç), diyalogların usta yazarı Orhan Kemal, Mehmet Seyda, Samet Ağaoğlu, Sabahattin Kudret Aksal, Kemal Bilbaşar, Kemal Tahir ve Ahmet Hamdi Tanpınar öykü yazarları olarak ön plana çıktı. Günümüzde Türk öykücülüğü geniş bir konu ve üslup zenginliğiyle sürmektedir. Bunlar arasında Muzaffer Buyrukçu ve Osman Çeviksoy üslupçuluklarıyla ön plana çıkarken, İslam Gemici (Kalbimi Dağlarda Bıraktım, Truva Yayınları), Necati Tosuner (Çıkmazda, Neden Kitap) gibi isimler de çalışmalarına aralıksız olarak devam etmektedirler.

Fransız Edebiyatı

Fransız edebiyatının ilk örneklerini de destanlar oluşturur. 12. yüzyıla kadar pek varlık göstermeyen Fransız edebiyatında en önemli ürün Chansen de Röland destanıdır.
Rönesans döneminde gelişmeye başlayan Fransız edebiyatı, sonraki dönemlerde birçok sanat akımının doğuşuna tanıklık etmiş, bu akımların gücüyle beslenmiştir.

Dönemin En öenmli Sanatçıları Şunlardır:

  • Victor Hugo
  • Alexandre DUMAS PERE
  • Balzac
  • Stendhal
  • Gustave FLAUBERT
  • Emile ZOLA
  • Alphonse DAUDET
  • Guyde MAUPASSANT
  • Jules VERNES
  • Charles BAUDELAIRE
  • Jean Paul SARTRE
  • François Rabelais
  • Stephane Mallarme
  • Paul Verlaine
  • Arthur Rimbaud
  • Montaigne
  • Pierre Corneille
  • Racine
  • Moliere
  • La Fontaine
  • Jean de La Bruyère
  • Jean-Jacques Rousseau
  • Alphonse de Lamartine

Rus Edebiyatı

Rus edebiyatının ilk önemli eseri, kimin tarafından yazıldığı bilinmeyen Igor destanıdır.
18. yüzyılın ikinci yarısında Rus edebiyatı asıl ürünlerini vermeye başlamıştır. Batılı akımlar Rus edebiyatını da derinden etkilemiş, birçok Rus şair ve yazarı dünyaca tanınmış eserler ortaya koymuştur.

  • Aleksandr Sergeyeviç Puşkin
  • Nikolay Vasilyeviç Gogol
  • Turgenyev
  • Dostoyevski

Alman Edebiyatı

Alman edebiyatının ilk ürünleri Ortaçağ’da görülen Nibelungen destanı ve “romans”lardır. Alman halk türkü ve masallarının çoğu 19. yüzyılda Grimm Kardeşler tarafından derlenmiştir.
Alman edebiyatı 18. yüzyılın ikinci yarısından sonra parlak bir döneme girmiştir. Bu dönemde, Goethe, Schiller gibi sanatçılar romantik akıma zemin hazırlamış, önemli eserler vermişlerdir. Sonraki dönemlerde Avrupa’nın diğer ülkelerinde ortaya çıkan edebiyat akımları Alman edebiyatını da etkilemiştir.

  • J. Wolfang GOETHE

J. Wolfang GOETHE (1749 -1832)

Alman romantizminin kurucularındandır. Şiir, tiyatro, roman türlerinde yazmıştır. Şiirlerinde aşk duygusuna geniş yer vermiş, lirik bir anlayışı benimsemiştir. Çok sonraları felsefi şiirler de yazan Goethe, hayat felsefesini Faust adlı büyük dramında açıklamıştır.
Shakespeare’den, Schiller’den ve İranlı şair Hafız’dan etkilenmiştir.

En önemli eserleri şunlardır:

Faust (oyun)
Genç VVerther’in Acıları (roman)
Wilhelm Meister’in Çıraklık Yılları (roman)

  • Friedrich SCHİLLER
  • Heinrich BÖLL

William Shakespeare

İngiliz edebiyatının olduğu kadar, dünya edebi­yatının da en büyük tiyatro yazarıdır. Dram ve ko­medya türlerinde yapıtlar yazmıştır. William Shakespeare bu yapıtlarında şiir ve düzyazıyı bir arada kullanmıştır. Oyunlarının tümünü beş perde üzerinden tasarlamıştır. Yapıtla­rında insanın hırs ve tutkularını, duygu ve düşün­celerini başarıyla anlatmıştır. Ölümsüz karakterler yaratan Shakespeare, insanın iç dünyasını olanca derinliğiyle betimlemiştir.

William Shakespeare Eserleri:

Hamlet, Macbeth, Otello, Romeo ve Jüliet, Kral Lear, Jullius Ceasar ( dram). Venedik Taciri; Yanlışlıklar Komedyası, Kuru Gürültü, Hırçın Kız, Windsor’lu Şen Kadınlar (komedya). Venüs ile Adonis, Soneler (şiir)

İngiliz Edebiyatı

İngilizce, yazı dili haline geldikten sonra, İngiliz edebiyatının yetiştirdiği ilk büyük sanatçı Chaucer (1340 - 1400)’dir. Chaucer, Canterbury Hikayeleri adlı eseriyle İngiltere’de Rönesans’ı müjdelemiştir.
16. yüzyılın ikinci yarısı, İngiliz edebiyatının altın çağıdır. Bu dönemde eser veren Shakespe-are, Bacon, Milton bütün dünyaca tanınmıştır. 18. yüzyılda ise Defoe, Svvift, Feilding gibi sanatçılar ün kazanmış; sonraki dönemlerde sanatçılar üzerinde değişik edebiyat akımları etkili olmuştur.

  • William Shakespeare
  • Francis BACON
  • Daniel DEFOE
  • Jonathan SWIFT
  • Charles DICKENS
  • George Bernard SHAW
  • J. Rudyard KIPLING

İspanyol Edebiyatı

İspanyol edebiyatı dinsel ve epik eserlerle başlamış, en parlak dönemini Rönesansta yaşamıştır. 17. yüzyılın ilk yarısında roman ve tiyatro türü bu edebiyatta çok gelişmiştir.
18. yüzyılda İspanyol edebiyatı gerileme sürecine girmiş, 19. yüzyılda ise romantik ve realist akımlar sanatçılar üzerinde etkili olmuştur.

Miguel de Cervantes

Modern romanın kurucusu olarak tanınmıştır. Hayatını kazanmak için asker olmuş, Inebahtı deniz savaşında (1571) Türklere karşı savaşmıştır. İspanya’ya dönerken Türk korsanları tarafından yakalanarak Cezayir’de hapse atılmıştır. Cervantes, İspanya’ya döndükten sonra yazdığı Don Kişot romanıyla bütün dünyada ün kazanmıştır. Romanın mizahı ve yergiii bîr anlatımı vardır. Roman kahramanlarından Don Kişot hayalci ve idealist bir tipi, Şancho Panza ise gerçekçi ve pratik bir tipi anlatır.

İlyada Destanı

Homeros’un Truva savaşını anlatan destanıdır. Yunancada Odise ile birlikte en eski edebiyat olduğu düşünülen epik bir şiirdir.Eldeki veriler ışığında Hesiod tarafından M.Ö. 7. yy yada 8. yy’da yazıldığı düşünülmektedir. Homeros, “İlyada”sında Truva savaşını ayrıntılarıyla anlatmaktadır. Sözlü gelenekten yazıya nasıl geçtiğini bilemediğimiz gibi, metinde geç dönemde yapılan değişikliklerin kesin amacını kestirmek bizim için güçtür. Ama Homeros bir savaşın ‘toprağı bereketli Truva’da geçtiğini söylüyor.

KİŞİLERİ:

Achilles (Αχιλλεύς),Myrmidons’un lideri ve Yunan Şampiyonlarının en önemlisi, hikayenin ana karakterlerinden biridir.
Briseis, Lyrnessos şehrinin rahibinin kızydı. Babasının katili Akhilleus’un sevgilisi olmuştur.
Agamemnon (Αγαμέμνων),Mycenae’in kralı, Achilles’le kan davasını tahrik eden Achaean ordularının en yüksek kumandanı; Kralın erkek kardeşi (Kral) Menelaus, Menelaus’tur.
Menelaus (Μενέλαος), Helen’in terkettiği kocası,Sparta Kralı Agamemnon’un kardeşidir.
Odysseus (Οδυσσεύς),Odise adlı epik destanın ana karakteri, kurnazlığı ile ünlüdür.
Calchas (Κάλχας), Güçlü Yunan rahip ve kehanetleri verdır.
Patroclus (Πάτροκλος), Achilles’in yardımcısıdır.
Nestor (Νέστωρ), Diomedes (Διομήδης), Idomeneus (Ιδομενεύς) veTelamonian Ajax (Αίας ο Τελαμώνιος), Yunanistan’ın başlıca şehir devletlerinin kralları, kendi ordularını yöneten fakat Agamemnon’un emri altında olanlar.
Priam (Πρίαμος), Truvalıların kralı, Truvalı kumandanlarının birçoğu, onun elli oğludur.
Hector (Έκτωρ), Kral Priam’in ilk doğan oğlu, Truva’nın lideri ve müttefik ordular kumandanı. Tahtın varisi.
Paris (Πάρις), Truva Prensi ve Hector’un kardeşi, Alexander diye de bilinir; Helen’i kaçırdı Casus belli ilan edildi. Bir bebek katili olarak görüldü. Cassandra Truva’nın yokolmasına önceden sebep olacağını gördü. Bir çoban tarafından büyütüldü.
Aeneas (Αινείας), Hector’un kuzeni ve en önemli teğmenlerden biri, Aphrodite’in oğlu, Truva savaşında sağ kalan figürlerden en önemlisi.
Glaucus ve Sarpedon, Likya’nın liderleri
Truva kadınları
Hecuba (Εκάβη), Truva Kraliçesi, Priam’ın karısı, Hector, Cassandra ve Paris’in annesi
Helen (Ελένη), Sparta Sparta Kraliçesi ve Menelaus’un karısı, Paris’i destekleyenlerden.
Andromache, (Ανδρομάχη),Apollo tarafından lanetlendi. Kendisinin ve ailesinin ölümünü daha önce görmekle cezalandırıldı.

KONUSU

Her şey, Tanrıça Kavga’nın şölen masasına üstünde “En güzele” yazan bir elma atmasıyla başlar. Hera, Athena ve Afrodit bu elmayı almak isterler. Hakem ise İda Dağı’ndaki çoban Paris olur. Paris, Afrodit’i seçer. Ödülü ise Spartalı Helena olacaktır. Hemen Sparta’ya gidip onu kocası Menelaos’tan kaçırır. Ünlü Truva savaşı bu yüzden başlar. İlk çarpışmalar kamp ile kent arasındaki Truva ovasında olmuştur. Menelaos kardeşi Agamemnon’u da çağırmıştır.Miken kralı Agamemnon’un tek derdi Truva’yı almaktır. Savaşa seve seve katılmıştır. Iolkos kralı Pelans ile Thetis in oğulları Akhilleus (Aşil), Aias isimli arkadaşıyla savaşa katılmıştır. Akhalar arasında kurnaz Odysseus da vardır. Akhilleus çok güçlüdür ve Truvalılar ondan çok korkmaktadırlar. Akhilleus ve Aias bazı köyleri yağmalamışlar, Briseis diye bir kız ve Apollon rahibi Chrises’in kızı Astynome’yi esir almışlardır. Astynome Agamemnonun payına düşmüştür. Rahip Chrises, Apollon’dan kızının intikamı için Akhalara veba göndermesini diler ve Apollon Akha düşmanı oluverir. Apollon’un veba oklarıyla birçok Akhalı can verir. Agamemnon ısrarlar üzerine Astynome’yu Chrises’e verir; Akha ordusu felaketten kurtulur. Ama Agamemnon bunu hazmedemeyip karizmasını bozmamak için Akhilleus’un payına düşen Briseis i alır. Akhilleus küser ve savaştan çekilir. Akhilleus’un savaştan çekilmesi Truvalılar için fırsattır ve saldırıya geçerler.Agamemnon yaptığı hatayı anlamıştır ama çok geçtir. Hektor ve Aineas Akha saflarını kırıp geçirmektedirler. Agamemnon ne hediye verse de Akhilleus orduya geri dönmez.. Akhilleus’un kuzeni Patroklos onun zırhını gizlice alır ve ben Akhilleus’um diye Truvalıların karşısına çıkar. Amacı Truvalıları korkutup uzaklaştırmaktır. Hektor ortaya atılır ve sahte Akhilleus ile dövüşür. Onu öldürüp zırhını alır ve giyer. Onun Akhilleus olmadığı ortaya çıkar ama Hektor öyle ya da böyle, zırhı ele geçirmiştir. Akhilleus Patroklos’un ölüm haberini duyunca hem çok üzülür hem de çok öfkelenir. En çok sevdiği akrabası ölmüştür çünkü. Derhal annesi su perisi Thetis’e yeni bir zırh yaptırmasını ister. Thetis de Heptaistos’tan tanrı elinden çıkma zırhlar ister. Zırhlar bitince onları Akhilleus’a verir. Akhilleus’un ilk işi Hektor’la savaşmak olur ve Hektor’u öldürür. Bu sırada tanrılar devreye girer. Ares, Phoibos Apollon, Artemis, Afrodit ve Xantos Truvalıların yanındadır. Ama Pallas Athena, Hera, Poseidon, Hermes ve Hephaistos da Akhaların yanındadır. Zeus keyfine göre taraf değiştirmektedir. Tanrılar da savaşa katılmışlar, cepheler canlanmıştır. Akhilleus kendinde büyük bir motivasyon hissederek Truva surlarına dayanır ama karşısına Phoibos Apollon Paris’e yardım ederek ve kaşla göz arasında paris Akhilleus’u topuğundan bir okla vurur.Aşil tendonu kavramı burdan gelir. Akhilleus kan kaybından oracıkta ölür ve Apollon tanrılar katına çıkar.Kuralı bozmuştur ama tanrılara bunun olmadığına inandırmıştır. Truvalılardan Hektor, Akhalardan Akhilleus ölmüştür. Nestor yaşlı bir kraldır. Konuşmalarıyla ünlüdür ve askerlere motivasyon vermekle görevlidir. Ne yazık ki o da ölür.Akhilleus’un arkadaşı Aias ise iftiraya kurban gitmiştir, hem de Odysseus tarafından; delirir ve canına kıyıp intihar eder. Odysseus ise bunun cezasını dönüş yolunda çekecektir. Odysseus bu kentin kurnazlıktan başka yolla ele geçirilemeyeceğini anlamıştır. Ünlü bir zanaatkara o meşhur Truva Atı’nı yaptırır. İçine gizlice askerleri yerleştirir ve Truva kentinin önüne bırakır. Truvalılar sanar ki Yunanlılar çekilmiş.Tahta atı içeriye alırlar ve şenlik yaparlar. Sonra da uykuya çekilirler. Aralarından bir Truvalı vatan haini “sözde” çekilmiş Akha gemilerine dumanla işaret verir ve attakileri uyarır. Atın içindekiler çıkıp Truva kapılarını içeriden açarlar, Akha ordusu da bu kapılardan saldırır.Paris ve Priamos öldürülür ve Helena Menelaos’a geri verilir. Helena anlamıştır ki Menelaos daha güçlü. Onun yanında yaşamaya karar verir ve yeniden evlenirler.

Odisseia Destanı

Ünlü Yunan tarihçi Homeros’un büyük iki lirik destanından biri. Odyssey’de zeki kahraman Odysseus’un Truva savaşı sonrası ülkesine dönüşü sırasında karşılaştığı olaylar anlatılır, bu olaylar insanlara özgü tanrılarda olmayan zayıf yönler çerçevesinde anlatıldığı için bir bakıma Yunan mitolojisinde insanlığın öyküsü olarak da yorumlanır.

Odissea’nın M.Ö. 800 ila 600 yılları arasında yazıldığı düşünülmektedir. Manzum eser İlyada’nın devamı niteliğindedir ve Yunan kahraman Odysseus’un Truva’nın düşüşünden sonra vatanı İthaka’ya yaptığı maceralarla dolu uzun yolculuğu anlatır. 10 yıl süren savaştan sonra Odysseus’un İthaka’ya dönmesi 10 yılını alır, ve bu 20 yıllık uzaklığında oğlu Telemachus ve karısı Penelope ülkeyi yönetmek ve Penelope ile evlenerek (Odysseus’un öldüğü iddia edilmektedir) İthaka’nın hükümdarı olmak isteyen bir grup soylu ile mücadele etmek zorundadadırlar. Şiir batı edebiyatının ve kültürünün temel eserlerinden sayılır, ve antik Yunan kültürüne ışık tutan en önemli kaynaklardan biridir.

Eski Yunan Edebiyatı

Milattan önce IX.yüzyıl ile milattan sonra II.yüzyıllar arasında görülür. Merkezi Atina’dır. Bu­günkü Yunanistan, Ege Adaları ve Batı Anadolu’da ürünler verilir. M.Ö. V.ve IV.yüzyıllar, Yunan edebiyatının en güçlü dönemidir. Bu dönem sanat ve düşüncede altın çağ olarak kabul edilir. Yunan edebiyatında epik, lirik, didaktik, pastoral ve satirik türdeki şiirin ilk örnekleri verilmiştir. Trajedi ve komedi türünde tiyatrolar yazılmış ve oynanmıştır. Fabl, tarih, felsefe ve hitabet türünde yapıtlar ve­rilmiştir. Yunan şiiri Homeros‘la ( M.Ö 9.yüzyıl ) başlar. Miada ve Odysseia adlı doğal destanları derlemiştir.

—————————————————————————————————————————

Batı edebiyatının temel kaynakları, eski Yunan edebiyatı ve Latin edebiyatıdır. Milattan önce 9. yüzyıl ile 2. yüzyıl arasında ürünler veren eski Yunan edebiyatı, en parlak devrini 5. yüzyılda yaşamıştır.
Eski Yunan edebiyatının en önemli ürünü, Homeros’un ilyada ve Odysseia adlı destanlarıdır. Bu destanlarda anlatılanlar ve Yunan mitolojisi, sonradan ortaya konulan birçok eser için esin kaynağı olmuştur. Günümüz Batı edebiyatında bile söz konusu ürünler, türlü sanatçılar için kaynak olma niteliğini sürdürmektedir.

Hesiodos ( M.Ö 8.yüzyıl ), didaktik şiirin kuru­cusudur. “İşler ve Günler” yapıtı, köy yaşamını an­latır.
Sappho ( M.Ö 6.yüzyıl ) lirik şiirin ilk örneklerini vermiş, bu şiirlerde aşk temasını işlemiştir.
Aisopos ( M.Ö 6.yüzyıl ) fabl türünde yazdığı yapıtlarıyla tanınır.
Aiskhylos ( M.Ö 525-456 ) trajedi I eriyle tanınır. Trajedideki aktör ve koronun yanına İkinsci aktörü de eklemiş, gelenekleri ve ahlakı savunmuştur. Önemli trajedileri ; Persler, Thebaiye Karşı Yedi­ler, Yalvaran Kızlar, Zincire Vurulmuş Promethus’tur.
Sophokles (M.Ö. 495-406 ), trajedileriyle tanı­nır. Trajediye üçüncü aktörü de eklemiş, yapıtların­da kadere karşı çıkan, onunla mücadele eden kah­ramanları anlatmıştır. Önemli trajedileri; Kral Oidipus, Trakhisli Kadınlar, Elektra, Antigone’dir.
Euripides (M.Ö 480-406 ), trajedileriyle tanınır. Trajedilerinde diyaloga daha çok yer vermiş, koro­nun rolünü azaltmıştır. Önemli trajedileri; Andromakhe, Orestes, İphigeneia Touris’te, Hippolystos’tur.
Aristophones ( M.Ö 445-385 ), komedi türünde yazdığı yapıtlarıyla tanınır. Önemli komedileri; Eşekarılan, Kurbağalar, Bulutlar. Atlılar. Barış’tır.
Demosthenes ( M.Ö 384-322 ), hitabet ( söylev ) türündeki yapıtlarıyla tanınır. Eflatundun öğrencisi olan sanatçının, Exordia adlı yapıtının yanında konuşmaları ve mektupları günümüze ulaşmıştır.
Heredotos ( MÖ 482-425 ), tarih türünde yaz­dığı ürünlerle tanınır.

Sokrates ( M.Ö 469-399 ), felsefecidir. Yazılı yapıtı olmayan Sokrates, yenilikçi olduğu için Aristophanes’in eleştirilerine uğramıştır.
Eflatun ( M.Ö 429-347 ), felsefecidir. İdealizmin kuramcısıdır. Atina Akademisi’ni kurmuştur. Önemli yapıtları; Devlet, Kanunlar, Sokrates’in Savunması,
Ziyafet ve Kriton’dur.
Aristoteles ( M.Ö 384-322 ), felsefecidir. Eflatun’un öğrencisidir. Büyük İskender’i yetiştirmiştir. Başlıca yapıtları; Politika. Söz Söyleme Sanatı,
Organon, Nİcamakus Engi’dir.
Theokritos ( M.0.3.yüzyıl), pastoral şiirin kuru­cusudur. Yunan Çobanıl Şiirleri, en önemli yapıtıdır.

Eski Yunanistan’da aşağıda sözü edilen sanatçılar dışında; felsefe alanında Sokrates, Platon (Eflatun), Aristoteles; tarihte Herodotos; söylevde Demosthenes gibi kişiler ün
kazanmıştır.

ÖNEMLİ SANATÇILARI:

  • Hesiodos
  • Sappho
  • Aisopos
  • Aiskhylos
  • Sophokles
  • Euripidies
  • Aristophanes
  • Homeros

İtalyan Edebiyatı

Rönesans hareketi İtalya’da doğmuştur. Rö-nesansın ilk büyük temsilcileri olan Dante, Petrer-ca ve Boccacio 14. yüzyılda halk dilini yazı dili haline getirmişler ve İtalyan edebiyatının oluşumunu sağlamışlardır. 15. yüzyılda Hümanizma akımı güçlenmiş, eski Yunan ve Latin klasikleri yeniden incelenmiştir. 16. yüzyıl İtalyan edebiyatında Ariosto, Tasso gibi destan şairleri etkili olmuş; sonraki dönemlerde Batılı akımlar bu edebiyatı etkilemiştir. Bu edebiyatın önemli sanatçıları:

  • Dante Alighieri
  • Petrarca
  • Giovanni Boccaccio
  • Ariosto
  • Tasso

Latin Edebiyatı

Yunan kültür ve edebiyatı etkisiyle gelişmiştir. M.Ö 2. Yüzyıldan sonra, Büyük iskender’in ölümü ve Roma’nın kurulmasıyla başlar. Yaklaşık 500 yıl sürer.
Büyük İskender’in ölümünden sonra, eski Yunan edebiyatı, bir kültür merkezi olan İskenderiye’de yeni bir döneme girmiş; Milattan önce ikinci yüzyıldan sonra da yerini Latin edebiyatına bırakmıştır. Latin edebiyatının yetiştirdiği en ünlü sanatçılar şunlardır:

Latin Edebiyatı Sanatçıları:

Plautus ( M.Ö 251-184 ), komedileriyle tanınır. Konularını Yunan şairlerinden almıştır. Önemli yapıtları ; Çömlek, İkizler, Urgan, Buğday, Kurdu ve Palavracı Askeri’dir.
Çiçero ( M.Ö.100-55 ) söylevleriyie tanınır. Cumhuriyetçidir. Önemli yapıtları; Söylevler, Cum­huriyet ve Dostluk’tur.
Lucretius ( M.Ö 100-55 ), Didaktik şiirleriyle ta­nınır. Önemli yapıtı, Doğanın Yapısıdır.
Horatius ( M.Ö. 65-8 ), lirik, didaktik şiirleri ve yergileriyte tanınır. Önemli yapıtları; Od’lar. Epod’lar, Yergiler ve Mektuplar’dır.
Ouidius ( M.Ö. 43-M.S.18 ), lirik ve mitolojik şi­irleriyle tanınır. Önemli yapıtları; Aşklar, Değişme­ler, Tristia’dır.
Titus Livius ( M.Ö 59 - M.S.19 ), tarih ve tiyatro yazarıdır. Önemli yapıtları ; Aşklar, Değişmeler, Tristİa’dır,
Seneca ( M.Ö.4 - M.S.65 ), felsefecidir. Neron’a danışmanlık yapmıştır. önemli yapıtları; Diyologlar, Ahlaki Mektuplar, Medeia, Agomennon, Oidipus”tur.
Tacitus ( M.S. 55-120 ), tarihçidir. Önemli ya­pıtları; Historiae, Germenia, Agricola’nın Hayatı’dır.

Roman Türleri

  1. Temalarına ve Konularına Göre Romanlar

  • Sosyal Romanlar
Toplumsal sorunlan işleyen romanlar bu gruba girer. Bu tür romanlarda sosyal olay ve olguların (ihtilaller, sınıfsal kavgalar, ırkçılık, köyden şehre göç, yoksulluk…) nedenleri üzerinde durulur.
Sosyal romanlar töre romanlan ve tezli romanlar olmak üzere iki gruba ayrılır. Sözgelimi Halide Edip Adıvar’ın Sinekli Bakkal romanı, töre romanıdır. Bu romanda, bir dönem Türk toplumunun gelenek, görenekleri üzerinde durulmuştur. Tezli romanlarda yazar, bir görüşü savunur ve bunun doğruluğunu kanıtlamaya çalışır. Hüseyin Rahmi’nin Naturalizm akımı doğrultusunda yazdığı Ben Deli Miyim adlı eseri bir tezli roman örneği sayılabilir.
Aşağıdaki eserler de sosyal romanlara örnektir :
Sefiller (Victor Hugo) Meyhane (Emile Zola) Gazap Üzümleri (JohnSteinbeck) Bereketli Topraklar Üzerinde (O. Kemal) ç) Psikolojik Romanlar:
Bu tür romanlara “tahlil romanı” da denir. Psikolojik romanlarda roman kahramanlarının ruh çözümlemeleri yapılır; onların insanlara, olaylara ve topluma bakışı yansıtılır.
Psikolojik roman türünün ilk örneği M. de la Fayette’in La Princesse de Cleves adlı eseridir.
Türk edebiyatında bu türün ilk örneği ise Mehmet Rauf’un Eylül adlı romanıdır.
Aşağıdaki eserler psikolojik roman türünün diğer örnekleridir.
Genç VVerther’in Acılan (Goethe)
Suç ve Ceza (Dostoyevski)
9. Hariciye Koğuşu (Peyami Safa)
Bir Tereddüdün Romanı (Peyami Safa)
  • Tarihsel Romanlar

Tarihsel romanlar, tarihin değişik dönemindeki olayları işler. Kahramanlar gerçek veya düşsel olabilir. Ancak anlatılanlar tarih gerçeklerine çoğu kez uygundur.
Bu roman türü aslında, Romantizmin bir ürünüdür. Dünya edebiyatında bu türün ilk örneğini ingiliz yazar VValter Scott vermiştir. Türk edebiyatında ise tarihi romanın ilk denemesi Ahmet Mithat’ın Yeniçeriler adlı romanı sayılabilir. Batılı anlamda ilk tarihsel romanımız, Namık kemal’in Cezmi’sidir.
Aşağıdaki romanlar da tarihsel romanlara örnek gösterilebilir:

Deli Kurt (Nihal Atsız)

İvanhoe (VValter Scott)

Waver1ey (Walter Scott)

Taraş Bulba (Gogol)

Monte Cristo (Alexandre Dumas)

Salambo (S. Flaubert)

Devlet Ana (Kemal Tahir)

Küçük Ağa (Tank Buğra)

  • Macera (Serüven) Romanları
Günlük yaşamda her zaman rastlanmayan, şaşırtıcı, değişik ve esrarlı olayları konu edilen romanlardır. Bu tür romanlarda olaylar, okuyucuyu şaşırtacak ve heyecanlandıracak biçimde gelişir. Kahramanlar çok hareketli, kurnaz, cesur ve kuvvetlidir. Macera romanlarında olaylann geçtiği çevre de sık sık değişir. Macera romanlarına şu örnekler verilebilir:
Kim (Rudyard Kipling)
İki Sene Mektep Tatili (Jules Verne)
Robinson Crusoe (Daniel Defoe)
Define Adası (Stevenson)
Hasan Mellah (A. Mithat Efendi)
Polisiye romanlar ve egzotik romanlar da macera romanları kapsamında düşünülebilir. Polisiye romanlarda hırsızlık, soygun ve cinayet olayları işlenir. İngiliz yazar A. Christie’nin Nil’de Ölüm, Şark Ekspresinde Cinayet gibi eserleri bu türe örnektir. Egzotik romanlarda ise Avrupa’ya uzak ülkelerin manzaralarını, oralarda yaşayanların töre ve geleneklerini anlatmak esastır. Piyer Loti’nin İzlanda Balıkçısı adlı romanı, egzotik bir roman örneğidir.

2. Akımlara Göre Romanlar

  • Naturalist (Doğlacı) Romanlar
Olayları ve kişileri bir bilim adamı gözüyle inceleyen naturalist romancılar gerçekçiliği ileri boyutlara götürmüşlerdir. Emile Zola’nın Meyhane’si, Alphonse Daudet’in Jack’i naturalist roman örnekleridir.
  • Realist (Gerçekçi) Romanlar
Olayları, insanları ve toplumları gerçekçi açıdan yansıtan romanlardır. Kuru ve kuşkucu bir anlatım şekline sahiptir. Stendhal’in Kızıl ile Kara’sı Tolstoy’un Savaş ve Barış’ı, Halit Ziya’nın Mai ve Siyah’ı realist akımın etkisindedir.
  • Romantik (Duygusal) Romanlar
İnsanların arzularını,duygularını, düşüncelerini sadece kendilerine ait, içten gelen doğal ve gerçek olgular gibi görür.Özellikle duygu, aşk, hayal gibi düşünceler işlenir. Klasisisiz akımına tepki olarak doğan Romantizm akımı, olayların duygusal yönden yansıtılmasına öncelik verir ve kuralcılığı inkar eder. Namık Kemal’in Intibah’ı, Victor Hugo’nun Sefilleri bu akıma uygun örneklerdir.
  • Klasik Romanlar
Tarihin eski zamanlarından günümüze ulaşmış, dünya çapında ünlü yazarlar tarafından kaleme alınan eserlerdir. Klasik akımda roman türü çok az gelişmiştir. M. de La Fayette’in Princesse de Cleves adlı romanı, klasik romanın önemli bir örneği olarak verilebilir.